I. Selim
Yavuz Sultan Selim
I. SelimPadiþahlýk sýrasý9Saltanat süresi26 Mayýs 1512 – 22 Eylül 1520Önce gelenII. BayezidSonra gelenI. SüleymanDoðumu10 Ekim 1470, Amasya
Ölümü22 Eylül 1520, Tekirdað,Çorlu
AnnesiGülbahar HatunBabasýII. BayezidI. Selim ya da Yavuz Sultan Selim, (Osmanlý Türkçesi: سليم الأول) (d. 10 Ekim 1470, Amasya - ö. 21-22 Eylül 1520) 9. Osmanlý padiþahý ve 74. Ýslam halifesidir.
Babasý II. Bayezid, annesi Dulkadiroðullarý Beyliði'nden Gülbahar Hatun'dur. Tahtý devraldýðýnda 2.375.000 km2 olan Osmanlý topraklarýný sekiz yýl gibi kýsa bir sürede 2,5 kat büyütmüþ ve ölümünde imparatorluk topraklarýnýn 1.702.000 km2'si Avrupa'da, 1.905.000 km2'si Asya'da, 2.905.000 km2'si Afrika'da olmak üzere toplam 6.557.000 km2'ye çýkarmýþtýr[1]. Padiþahlýðý döneminde Anadolu'da birlik saðlanmýþ; halifelik Abbasilerden Osmanlý Hanedanýna geçmiþtir. Ayrýca devrin en önemli iki ticaret yolu olan Ýpek ve Baharat Yolu'nu ele geçiren Osmanlý, bu sayede doðu ticaret yollarýný tamamen kontrolü altýna almýþtýr.
Selim, tahta babasý II. Bayezid'e karþý darbe yaparak çýkmýþtýr. Þehzade Selim, tahta çýkmadan önce vali olarak Trabzon'da görev yapmýþtýr. Yavuz Sultan Selim'e kýzýný vermiþ olan Kýrým Haný Mengli Giray, ona askeri destek saðlayarak tahta geçmesine yardým etmiþtir. 1512'de tahta çýkan Sultan Selim, Eylül 1520'de Aslan Pençesi (Þirpençe) denilen bir çýban yüzünden henüz 50 yaþýnda iken vefat etmiþtir
Padiþahlýk Öncesi
Sert mizacýndan dolayý Yavuz ve þehzâdeliðinden beri Selim Þah olarak anýlan Sultan Selim, hicri 875/rumi 10 Eylül 1470 tarihinde babasý Þehzade Bayezid'ýn sancakbeyliði görevi nedeniyle Amasya'da dünyaya geldi. Babasý II. Bayezid, annesi ise kimi inanýþlara göre Dulkadiroðullarý Beyi Alaüddeyle Bozkurt Bey'in kýzý Gülbahar Hatun[2], bazýlarýna göre Dulkadiroðullarý Beyi Alaüddeyle Bozkurt Bey'in kýzý Ayþe Hatun[3], bazý inanýþlara göre ise Zulkadiroðlu Alâüddevle'nin kýzý Ayþe Hâtun'dur[4]. Osmanlý'nýn, daha küçük yaþlarda devlet tecrübesi kazanmasý için þehzadeleri sancaklara gönderme gereði Þehzade Selim de Trabzon'a vali olarak atandý[2].
Trabzon Valiliði [deðiþtir]
Fatih Sultan Mehmed zamanýnda, Sivas Vilâyetinin Amasya Sancaðýnda, büyük oðlu Þehzade Bayezid (sonradan II. Bayezid) Sancakbeyi iken; yine Sivas Vilayetine baðlý Trabzon Sancaðýnda da Þehzâde Bâyezid’in en büyük oðlu Abdullah, Sancakbeyi olarak bulunmaktadýr. Trabzon’da Ýçkale Camii þadýrvanýnda Sancakbeyi Abdullah’ýn 875/1470 tarihli bir kitâbesi bulunmuþtur. Þehzâde Abdullah’ýn Trabzon Sancakbeyi olarak 886/1481 yýlýna kadar bu görevde kaldýðý anlaþýlmaktadýr.
Trabzon'da Þehzâde Abdullah'tan sonra, Trabzon Sancakbeyi olan ikinci ve son þehzâde Yavuz Sultan Selim’dir. Fatih Sultan Mehmed’in vefâtý ile II. Bâyezid Han (1481-1512), Osmanlý Devleti tahtýna pâdiþâh olarak cülûs ettiði zaman, oðlu Þehzâde Selim’i 886/1481 yýlýnda Trabzon Sancakbeyi olarak tayin etmiþti. Þehzâde Selim, gemi ile Kefe’ye oðlu Süleyman'ýn yanýna gidiþine kadar, 886-915/1481-1510 yýllarý arasýnda yaklaþýk olarak 29 yýl, Trabzon’da valilik yapmýþtýr.
Valiliði sýrasýnda devlet iþleri yanýnda ilimle de uðraþmýþ ve alim Mevlana Abdülhalim Efendi'nin derslerini takip etmiþtir. Daha o zamanlarda Þehzade Selim, devletin bel kemiði Türkmenlerin devletten duyduðu memnnuniyetsizliði ve Safevi Devleti'ne yönelmelerini farketmiþtir Türkmenleri devlete baðlamak için Þehzade Selim, Ýstanbul yönetiminden izin almaksýzýn Gürcüler üzerine sefer yapmýþ ve bu seferlerin en önemlisi olan Kütayis seferinde Kars, Erzurum, Artvin illeri ile birçok yeri fethederek Osmanlý topraklarýna katmýþtýr (1508)[2]. Hatta devlet töresine göre elde edilen ganimetin beþte birini beyt-ül mal'a katmasý gerekirken onu da mücahid Türkmenlere býrakmýþtýr.
II.Bayezid'ýn Son Seneleri ve Þehzadeler Meselesi
II. Bayezid'ýn 8 oðlu olmuþtu; oðullarý yaþ sýrasý ile Abdullah, Þehenþah, Alemþah, Ahmed, Korkud, Selim, Mehmed, Mahmud'dur. Ahmed, Korkud ve Selim dýþýndakiler babalarýnýn saðlýðýnda ölmüþlerdi. Selim Trabzon, Korkud Saruhan, Ahmed Amasya illerinde vali olarak görev yapýyordu. Selim'in oðlu Süleyman Kefe; Ahmed'in oðlu Bolu sancakbeyi olarak görev yapýyordu. Karaman valisi Þehzade Þehenþah'ýn ölümü üzerine, Beyþehri'nde bulunan oðlu Mehmed Konya'ya tayin edildi; Þehzade Alemþah'ýn oðlu Osman ise Çankýrý sancakbeyi olarak görevdeydi. Þehzade Mahmud'un oðlu Orhan babasýnýn Manisa'ya nakli ile Kastamonu beyliðine atanmýþ, Mahmud'un diðer oðlu Musa ise Sinop Beyi olmuþtu. Þehzade Mahmud'un en küçük oðlu Emirhan ise, çok küçük olduðundan henüz atamasý yapýlmamýþtý.
Þehzade Selim, Trabzon valiliði sýrasýnda Türkmenlerin ve askeri baþarýlarý münasebetiyle de yeniçerilerin desteðini arkasýna almýþtý. Ancak Osmanlý bürokrasisi, Þehzade Ahmet'in tahta çýkmasýný desteklemekte idi. Manisa sancaðýndaki Þehzade Korkut'un erkek çocuðu olmadýðýndan tahta çýkma þansý az olarak görülmekteydi. Konya'daki Þehzade Þehenþah 2 Temmuz 1511'de -babasýndan 6 ay evvel- vefat ettiðinden taht kavgasýna dahil olamamýþtý.
Þehzade Selim, uzun zamandýr kötü giden devlet iþlerinden ötürü artýk saltanatý terk edeceðini haber almýþtý. Fatih Kanunnamesi'ne göre hükümdar olan þehzade diðer kardeþlerini öldürecekti; bunun için kardeþleri Korkud ve Ahmed'in hareketlerini yakýndan takip ediyordu. Selim saltanatý ele geçirmek için kardeþleri gibi o da hazýrlýk yapmýþ, kendi askerlerine ek olarak Kýrým Haný kuvvetlerinden de istifade etmiþtir. Rumeli'ye geçtiðinde yanýnda Kýrým Haný'nýn küçük oðlunun komutasýnda 350 kadar asker de vardý. Ayrýca taraftarlarý sayesinde Yeniçeri Ocaðý'nýn desteðini de elde etmiþti.
Þehzade Selim'in oðlu Süleyman evvela Þarký Karahisar'a tayin edilmiþ, ancak Þehzade Ahmet'in kendisine yakýnlýðý sebebiyle itiraz ettiðinden Bolu'ya naklolunmuþ, Þehzade Ahmed bu sefer de kendisi ile Ýstanbul arasýnda rakibi Selim'in oðlunun bulunmasýný istemediðinden buna da itiraz etmiþ ve bu itirazý da kabul edilmiþtir. Bu defa da Þehzade Selim, oðlu Süleyman'a kendi sancaðý olan Trabzon'a uzak yerlerden sancak gösterildiðinden bu yerlere karþý çýkmýþ ve oðlunun kendi yakýnýnda olmasýný ýsrarla talep etmiþ, Þarký Karahisar yahut Kefe sancaklarýndan birinin verilmesini istemiþtir. Tüm bunlarýn sonucunda Süleyman Kefe sancaðýna atanmýþtý.
Kendisi Ýstanbul'a uzak olduðundan çabuk ve muntazam haber alamýyordu. Bu nedenle devlet merkezine yakýn bir yere nakledilmek istiyordu. Bu maksada uygun olarak Rumeli'de bir sancak istedi ve hemen Kefe'den, Kýrým'dan Tuna'ya doðru yürüdü; kendisine Trabzon'a ilaveten Kefe verildi ise de bunu kabul etmedi. Þehzade Selim'e nasihat vermesi amacýyla ulemadan kiþiler yollansa da Selim bunlarý geri çevirdi; Anadolu'da nereyi istersen verelim önerisi gelse de istediði gibi bir cevap alamayýnca derhal Kýrým Haný'ndan aldýðý kuvvetle Silistre yoluyla Rumeli'ye (Balkanlar'a) geldi. Ulemalar tekrar yollansa da, Selim buna da kesin olarak red cevabý vermiþtir. Ayrýca Þehzade Selim bu hareketinden önce, Þehzade Korkud da babasýndan izin almaksýzýn Antalya'dan kalkýp Manisa'ya gitmiþti. Bu hareketleri doðru bulmayan Þehzade Ahmed; babasý II. Bayezid'dan Korkud ve Selim'in öldürtmek için izin istemiþ ise de Bayezid bunu kabul etmemiþtir.
Þehzade Selim'in Rumeli'ye geçiþi Ýstanbul'da duyulunca, Selim üzerine asker sevkedilmesi gündeme gelmiþti. Bunu haber alan Selim asi olmadýðýný, babasýna saygýlarýný arzetmek için geldiðini beyan etmiþ ve kendisine nasihat için babasý tarafýndan yollanan elçiye itibar etmiþ, bunun üzerine Ýstanbul'a dönen elçi þehzadenin babasýnýn elini öpmek için geldiðini söylemiþtir. Selim karþýtlarý bu oyunu kabul etmeyerek Selim'in üzerine Rumeli Beylerbeyi Hasan Paþa'yý göndermiþler, ancak Hasan Paþa savaþmaksýzýn Edirne'ye dönmüþtür. Bunun üzerine padiþah II. Bayezid bizzat Selim'e karþý harekete geçmiþtir.
Padiþah Bayezid yaþlý olduðundan arabayla hareket etmiþ ve Çukurçayýr'da Selim'in ordugahýnýn karþýsýna gelmiþti. Selim karþý taraftan taaruz olmadýkça, kesinlikle saldýrýlmamasýný emretmiþtir. Bayezid'e binmiþ olduðu arabanýn penceresinden elini öpmeye gelen oðlunun kuvvetleri gösterilince Bayezid duygulanmýþ, Rumeli akýncý ve sancakbeylerinin de etkisiyle, savaþtan vazgeçilerek taraflar arasýnda bir anlaþma yapýlmýþtýr. Buna göre; veliaht yapýlacaðý dedikodularý olan Þehzade Ahmed'in veliaht yapýlmayacaðý temin edildi ve Bayezid tarafýndan þehzadelerinden hiçbirini diðerine tercih edip veliaht yapmayacaðýna dair ahidname yazdýrýldý. Ayrýca Selim'e Rumeli'den istediði Semendire Sancaðý verilmiþ, bununla beraber bu sancaða Alacahisar ve Ýzvorvik Sancaklarý da ilave edilmiþtir. Bu geliþmeler üzerine Þehzade Ahmed babasýna yazdýðý mektupta; Selim'in askeriyle padiþah babasýnýn üzerine yürüdüðünü, buna raðmen 3 sancak ve buna ek olarak 500.000 akçe verilmesini eleþtirmiþ; sadece 3 sancak olsa da bunun Rumeli'nin tamamen verilmesi demek olduðunu, hükümdarlýðýna sadece bir hutbe ve bir de sikke kaldýðýný; halbuki kendisinin babasýný asla incitmediðini de belirtmiþtir. Ayrýca babasý sað oldukça saltanatta kesinlikle gözü olmadýðýný ancak asi kardeþi üzerine gitmesine izin verilmesini istemiþtir. Böylece, veliaht tayini iþini de önleyen Selim, komutasýndaki askerlerle Semendire'ye gitmeyip, Eski Zaðra ve Filibe taraflarýnda kalmýþ ve Semendire'ye bir vekil gönderdi .
Tahta Çýkýþý
Baba-oðul Mücadelesi
Þehzade Selim, Semendire'ye gitmeyip yolda oyalanýrken, merkezden sancaða gitmesi emredilirken; Þahkulu meselesinin sonuçlanmasýný beklediðini arz ediyordu. Sonuçta Þahkulu ile savaþýlmýþ, bu savaþta Veziriazam Hadým Ali Paþa hayatýný kaybetmiþti. Þehzade Ahmed ise asileri takip etmek yerine Amasya'ya dönmesi, askerlerin Ahmed'e olan desteðini azalmýþtý. Hadým Ali Paþa'nýn vefat ettiðini öðrenen Beyazid, yine ayný zamanlarda Karaman Valisi oðlu Þehzade Þehenþah'ýn da ölüm haberini de alýnca; saltanattan kati surette çekilmeye karar verdi. Devlet ileri gelenlerini davet edip görüþtü ve çoðunluk Þehzade Ahmed'in hükümdar olmasýný destekledi. Hadým Ali Paþa'nýn yerine veziriazam olan Hersekzade Ahmed Paþa, bu karara katýlmadý; padiþahýn çekilmemesi, Þehzade Selim'in Semendire'de kalmasý, Þehzade Ahmed'in ise Karaman eyaletine nakledilmesi gerektiðini savunsa da baþta padiþah olmak üzere çoðunluk Þehzade Ahmed'in hükümdar olmasýný istediðinden kendisine haber gönderdi. Karar verildikten sonra padiþah Bayezid, Rumeli beylerini çaðýrarak onlardan Þehzade Ahmed'e itiraz etmeyeceklerine dair söz aldý. Rumeli beyleri gibi Selim'i destekleyen yeniçeriler ise Ahmed'in hükümdarlýðýný önlemek için "Senin saðlýðýnda biz baþkasýný padiþah istemeyiz" diye teminat vermiþti. Filibe'de bulunan Þehzade Selim ise tüm bunlarý adamlarý vasýtasýyla öðreniyordu.
Bayezid'ýn verdiði ahidname'ye uymadýðýný anlayan Þehzade Selim, 40.000 kiþilik kuvvetle, Çorlu'da babasýnýn bulunan kuvvetlerinin olduðu ovaya girdi. Aðustos 1511 tarihinde vuku bulan savaþ sonunda Selim kuvvetleri bozuldu. Þehzade takip edenlerin elinden zorla kurtularak Karadeniz sahiline geldi ve kendisine katýlanlarla Ýðne Ada (Ýnada)'dan gemiyle Kefe'ye gitti. Selim'in bu maðlubiyeti üzerine, Ahmed'e derhal Ýstanbul'a gelmesi yazýldý.
Veziriazam Hersekzade, daha önce verilen ahidnameye sadýk kalýnmasý, hiçbirinin bir diðerine tercih edilmemesini savundu. Ayrýca askerin Selim'den taraf olduðunu, Kapýkulu Ocaklarý'nýn Ahmed tarafýna çevirdikten sonra saltanatý terketmesini ve Ahmed'i Ýstanbul'a getirtmeyerek Karaman'da alýkoymasýný padiþaha arz ettiyse de bu sözü dinlenmedi. Þehzade Ahmed Ýstanbul'a vardýðýnýn ertesi günü padiþah ilan edildi.
Yeniçerilerin Ayaklanmasý ve Sultan Selim'in Cülusü
Þehzade Ahmed'in hükümdarlýðýný tanýmayan yeniçeriler, bununla kalmayýp içlerinde devlet ileri gelenlerinin evlerinin de olduðu birçok evi talan etti. Yeniçeriler, Selim'e sadakat göstererek onun gelmesi ve veliaht olmasý gerektiðinde ýsrar etti. Bunu haber alan Ahmed Anadolu'ya döndü. Selim karþýtlarý bunun üzerine Þehzade Korkud'u hükümdar yapma düþüncesiyle kendisini acele Ýstanbul'a davet ettiklerine dair haber yolladýlar. Bunun üzerine Ýstanbul'a gelen Korkud'a yeniçeriler hürmet gösterse de, Selim'den baþkasýný istemediklerini söylediler (Yenibahçe ayaklanmasý 6 Mart-24 Nisan 1512)[12]. Bu durum üzerine zor duruma düþen ve artýk hükmü ve nüfuzu kalmayan Bayezid Selim'i Ýstanbul'a davet etti. Bayezid baþlangýçta saltanattan çekilmeye yanaþmayarak Selim'e, Þah Ýsmail üzerine yapýlacak sefere Serdar tayin etmeyi teklif etsede; Selim ordunun baþýnda hükümdarýn bulunmasý gerektiðini söylerek bu teklifi reddetti. Bayezid oðlunun hükümdar olma isteði ve asker ile bazý devlet adamlarýnýn Selim'den taraf olduðunu görünce saltanatý Selim'e terketti (Safer 918/Nisan 1512). Selim'in cülusu da 23 Mayýs'ta gerçekleþtirilmiþtir.
Bayezid tahttan çekilip istirahat edeceði Dimetoka'ya gitmek üzere yola çýksa da Dimetoka'ya varamadan Çorlu civarýnda ansýzýn vefat etti. Bu konuda kayýtlar Bayezid'ýn; yolda giderken hastalandýðýndan ya da ihtiyarlýðýndan ötürü eceliyle öldüðünü söylese de, Tacü't-Tevarih'te zehirlenmek suretiyle öldüðünden bahsedilmektedir. Ayrýca Þehzade Ahmed, Memlük Sultaný'na yazdýðý mektupta babasý Bayezid'ýn hastalanarak vefat ettiði duyurulduktan sonra halk arasýnda vefatýnýn kardeþi Selim tarafýndan yapýldýðý görüþünün yaygýn olduðunu yazmýþtýr.
![]()
Yavuz Sultan Selim'in Tuðrasý
Þehzadelerin Bertaraf Edilmesi ve Taht Kavgasýnýn Sonlandýrýlmasý
Selim'in Osmanlý tahtýna oturmasý sorunlu olmuþtur. Babasý Bayezid baþta olmak üzere devlet erkanýnca müstakbel padiþah olarak görülen Þehzade Ahmet, Yavuz'un iktidarý ele geçirmesini hazmedememiþtir. Ahmet; Konya'da hükümdarlýðýný ilan etmekle kalmamýþ, 19 Haziran 1512'de oðlu Alaaddin'i göndererek Bursa'yý da ele geçirmiþtir. Alaaddin, Bursa Subaþýný öldürterek padiþahlýk alameti olan hutbeyi babasý Þehzade Ahmet adýna okutmuþtur. Bu duruma karþýlýk Selim, 29 Temmuz 1512'de Bursa'ya geçerek Alaaddin'i þehri terke zorlamýþtýr. Bu olayýn üzerine, Þehzade Ahmet taraftarý olan ve onunla gizli iletiþimi de olan Sadrazam Koca Mustafa Paþa'yý idam ettiren Yavuz, 4. defa Hersekzade Ahmet Paþa'yý sadrazamlýða getirmiþtir. Yavuz, sorun çýkarmamasý için; Saruhan valisi iken ölen Þehzade Mahmut'un oðullarý Kastamonu Beyi Orhan (1494-1512), Emirhan (Emirhan henüz küçük olduðundan sancakbeyliðine yollanmamýþtý) ve Sinop Beyi Musa (1490-1512)'yý; Þehzade Alemþah'ýn oðlu Çankýrý Beyi Osman'ý ve Þehzade Þehenþah'ýn oðlu babasýnýn ölümü üzerine Konya'ya tayin edilen Mehmet Bey'i ortadan kaldýrtmýþtýr.
Selim'in padiþahlýðýný tanýyan öz aðabeyi Þehzade Korkut bunun üzerine Saruhan Sancakbeyliði'ne tâyin edilmiþtir. Yavuz Sultan Selim, öz aðabeyinin fikrini öðrenmek için, bazý devlet adamlarýnýn aðzýndan padiþah olmasýný arzu eder tarzda mektuplar yazdýrmýþ, Þehzade Korkut’un, mektuplara müspet cevaplar vermesi üzerine Manisa kuþatýlmýþtýr. 1513'te Bergama yakýnlarýnda yakalanmýþtýr. Ardýndan Sultan Selim, aðabeyini 9 Mart 1513'te yay kiriþiyle boðdurtmuþtur.
Yavuz'un yanýndaki devlet adamlarýnýn lisanýndan yazýlan Ahmed'e mektuplar yazýlarak, þehzadelerin ve veziriazam Koca Mustafa Paþa'nýn öldürülmesinden ve kendilerinin zor durumda olduðundan þikayet etmiþler ve Þehzade Ahmet'i ilk çarpýþmada kendisine iltihak edeceklerine inandýrmýþlardý. Bunun üzerine Ahmed Bursa üzerine yürümüþ fakat Yeniþehir Ovasý'nda yapýlan mücadeleyi kaybetmiþtir. Daha sonra esir edilen Ahmet de Kapýcýbaþý Sinan Aða'ya boðdurtturulmuþtur. Devlete isyan suçunun had cezasý olarak idam olunan Þehzade Ahmet, böylece 38 gün önce idam edilen kardeþi Þehzade Korkut'la ayný kaderi paylaþmýþtýr. Bu yolla Selim tahtýn tek hakimi konumuna gelmiþtir (Þevval 918/Ocak 1514). Sadece Þehzade Ahmed'in Kasým adýndaki oðlu Memlüklere iltica etti ve Murad adýndaki diðer oðlu ise Þah Ýsmail'in yanýnda bir süre kaldý. Murad, Ýran'da sancakbeyi derecesinde bir hizmette iken vefat etti
Ýran Seferi
Çaldýran Savaþý
![]()
1512'de Safevi Devleti
Sultan Selim tahta çýktýðýnda Osmanlý Ýmparatorluðu sýkýntýlý bir dönem yaþýyordu. Bu bunalýmlý dönemin en büyük nedeni doðudaki Þii Safevi Devleti olarak kabul edilmekteydi. Bu devletin ortadan kalkmasýyla Anadolu'daki Osmanlý egemenliði saðlamlaþacak ve doðudan gelebilecek tehditlere karþý daðlýk Doðu Anadolu Osmanlý savunmasýný güçlendirecekti. Yavuz Sultan Selim'in bir baþka amacý da doðudaki bütün Ýslam devletlerini tek bir devlet çatýsý altýnda birleþtirmekti.
Yavuz Sultan Selim bu amaçlarla, 1514 yýlý baharýnda ordusuyla birlikte Ýran seferine çýkmýþtýr. Oðlu Süleyman'ý 50.000 kiþilik kuvvetle Anadolu'da emniyet olarak býrakmýþtýr. Osmanlý kuvvetleri, Erzincan'dan Tebriz'e doðru yürüyüþlerine böylece baþlamýþtýr>[17][8][18][19].
Uzun süre geçmesine raðmen Þah Ýsmail'in ordusu ile karþýlaþýlmamasý üzerine bazý önde gelenler tarafýndan asker kýþkýrtýlmýþtý. Hatta bu askerler Selim'in çadýrýna ok ve kurþun atma cesaretini dahi göstermiþtir. Bunun üzerine çadýrdan çýkýð atýna binen Selim askere kýsa ama etkili bir konuþma yapmýþ, böylece askeri teskin etmiþtir. Yavuz bu konuþmasýnda þöyle demiþtir: "Ey asker kýyafetli korkaklar; çoluðunu, çocuðunu, karýsýnýn kucaðýný muharebeye tercih edenleriniz varsa geri dönsünler!... Ben buraya geri dönmek için gelmedim. Bu meþakkatlerin çekileceðini tahta çýktýðým zaman söylemiþtim. Þimdi niçin itaat etmiyorsunuz? Siz harbe girmezseniz, ben yalnýz baþýma girerim!". Bu hitap karþýsýnda asker heyecana gelerek yoluna devam etmiþtir. Her ne kadar bu ayaklanmayý çýkaranlarý bilse de bu iþi savaþ sonrasýnda halletmeye karar vermiþtir.
Osmanlý ve Safevi ordusu Çaldýran Ovasý'nda 2 Recep 920/23 Aðustos 1514 tarihinde karþýlaþtý. Osmanlý ordusunun yaya kuvvetleri daha çok olmasýna karþýn, Safevi ordusunun süvarileri fazlaydý. Ancak Safevi ordusunda top yoktu; buna karþýn Osmanlý'da topçu kuvvetleri bulunuyordu. Kanuni döneminde hazýrlanmýþ olan Þükri-i Bitlisi'nin Selimnâme adlý eserinde; Safevi askerleri, kýrmýzý çubuða dolanmýþ sarýklar, miðfer ve zýrhla; Osmanlý ordusu ise önde tüfek ve mýzraklý dört yeniçeriyle zýrhsýz ve miðfersiz olarak resmedilmiþtir[21]. 24 Aðustos'ta gerçekleþen savaþta Osmanlý kuvvetleri zafer kazanýrken, Safevi'ler bozguna uðramýþtýr. Savaþýn kazanýlmasýnda Osmanlý ordusunda ateþli silahlarýn olmasý belileyici olmuþtur[22][2]. Bu durum Safevîlerle sürekli mücadele halinde olan Özbeklerin de menfaatlerine olmuþtur. Zaten daha önce Özbekler ile Osmanlýlar arasýnda siyasi iliþkiler güçlenmiþ ve ortak düþman Safevilere karþý müttefiklik kurulmuþtu.
Bozguna uðrayan Þah Ýsmail, kaçarak hayatýný kurtarmýþtýr. Yavuz yoluna devam ederek Tebriz'e girmiþ, bu olayý müteakip þehirdeki birçok sanatçý ve ilim adamý Ýstanbul'a gönderilmiþtir. Bu zafer sonucunda Þah Ýsmail eski prestijini kaybetmiþtir. Bu sayede Doðu Anadolu'da Osmanlýlar için bir tehlike kalmamýþtýr. Çaldýran Zaferi'nden sonra, Erzincan, Bayburt kesin olarak Osmanlý hakimiyetine geçmiþtir.
15 Eylül 1514'te Tebriz'den Karabað'a hareket eden Yavuz kýþý orada geçirip, baharda Ýran'ý tümüyle almayý amaçlasa da þartlar müsait olmadýðý için Amasya'ya gitmiþti. Bundan önce Nahçivan'da iken askerlerin bazý köy evlerini yakmalarýný vesile ederek, askeri kontrol etmede ihmalkâr olduklarý söylemiþti. Bu nedenden ötürü veziriazam Hersekzade Ahmed Paþa ve ikinci vezir Dukakinoðlu Ahmet Paþa azledildi.
Kýþý Amasya'da geçiren Sultan Selim, ilkbaharda tekrar Ýran seferine çýkacaðý için top ve cephaneyi Þarký Karahisar’da býrakmýþtýr. Selim, Amasya'da oturduðu sýrada Dukakinoðlu Ahmed Paþa'yý veziriazam ve defterdar; Piri Mehmed Paþa'yý da üçüncü vezir ilan etti. Ancak Dukakinoðlu'nun veziriazam olmasýndan 2 ay sonra, yine devlet adamlarýnýn kýþkýrtmasýyla Muharrem 921/Þubat 1515 tarihinde yeniçeri ayaklanmasý oldu. Bunun üzerine Yavuz Sultan Selim ayaklanma sebebini araþtýrmýþ, sonuçta askeri ayaklanmaya teþvik ettiði ve ayrýca Dulkadiroðlu'yla ittifaký olup mektuplaþtýðý anlaþýlan Sadrazam Dukakinoðlu Ahmet Paþa idam edilmiþtir. Bu olay üzerine Selim bir süre veziriazamlýða kimseyi tayin etmemiþtir
![]()
Johann Johannsson'un Osmanlý Haritasý
Yavuz Sultan Selim, askerin vaziyeti sebebiyle Ýran üzerine tekrar sefer yapýlamayacaðýndan, emniyet saðlamak amacýyla doðu ve güney sýnýrlarýna ait bazý yerleri ele geçirilmesi gerektiðine karar verdi.
Doðu ve Güney Sýnýrýlarýndaki Önemli Kale ve Þehirlerin Fethi
Sultan Selim öncelikle Kemah kalesini de alarak iþe baþlamýþtýr. Ardýndan Ýran Seferi sýrasýnda, Þah'a karþý savaþa katýlmasý istenen, buna karþýn Safevi ve Mýsýr Memlüklerine yardýmda bulunan, ayrýca kendisine baðlý bazý aþiret reisleri de Osmanlý zahire kollarýný vurduran Dulkadiroðlu Alaüddevle’nin üzerine gidilmesine karar vermiþtir. Dulkadiroðullarý Beyliði'nin üzerine Þehsüvaroðlu Ali Bey yollanmýþ, 12 Haziran 1515'de kazanýlan Turnadað zaferi ile de beylik topraklarý Osmanlý'ya geçmiþtir.
Safevi Devleti'nin batý sýnýrýndaki þehir ve kalelerden en önemlilerinden biri olan Diyarbakýr'ýn da alýnmasýna karar veren Sultan Selim, Osmanlý Devleti'ne gelmiþ olan bilimadamý Ýdris-i Bitlisi vasýtasýyla bu þehri sulh yoluyla almaya çalýþmýþ ve bunda da baþarýlý olmuþtur. Diðer taraftan yine Ýdris-i Bitlisi'nin yardýmýyla Mardin de Osmanlý topraklarýna katýlmýþtýr[24]. Böylelikle Urmiye, Ýtak, Ýmadiye, Siirt, Eðil, Hasankeyf, Palu, Bitlis, Hizran, Meyyafarikin ve Cizre; Osmanlý hâkimiyetine girmiþtir. Bu tarihlerde Memlük Devletine tabi olan Ramazanoðullarý Beyliði'nin baþýnda Mahmud Bey bulunuyordu. Bu zaferlerden sonra Osmanlý'yla yakýnlaþan Mahmud Bey'i Memlük Devleti azletmiþ, bunun üzerine Mahmud Bey de Yavuz Sultan Selim'e tabiiyetini resmen arzetmiþtir. Ramazanoðullarý Beyliði kendiliðinden teslim olup Osmanlý'ya tabii olmasýyla Anadolu'da birlik saðlanmýþtýr.
Mýsýr Seferi
Mercidabýk Savaþý
![]()
Yavuz Sultan Selim'in Mýsýr Seferi'nin Temsili Resmi
Osmanlýlar ile Memlüklüler arasýnda, Fatih Sultan Mehmet devrinden beri süregelen anlaþmazlýklar bulunsa da Ýran Seferi, Memlük ve Safevilerin ittifak yapmalarýna neden olmuþtur. Ayrýca Yavuz'un Safeviler'e karþý sefere çýktýðýný haber alan Memlük Sultaný ordusunu Osmanlý sýnýrýna kaydýrmýþtý. Yavuz Sultan Selim döneminde, Dulkadiroðlu Beyliði'ne son verilmesi, Osmanlýlar ile Memlüklüler arasýndaki mevcut gerginliði daha da arttýrdý. 1516 yýlýnda Sadrazam Hadim Sinan Paþa komutasýndaki Osmanlý ordusunun Suriye’den geçmesine Memlüklerin izin vermemesi üzerine, Yavuz Sultan Selim 5 Haziran 1516'da Mýsýr seferine çýkmýþ, 27 Temmuz günü Osmanlý Ordusu Mýsýr sýnýrýna dayanmýþtýr. Memlük Sultanlýðýna baðlý Antep (18 Aðustos 1516) ve Besni (19 Aðustos 1516) kaleleri birer gün arayla teslim olmuþtur. Ancak asýl savaþ 24 Aðustos 1516'da Halep yakýnlarýnda Mercidabýk'ta gerçekleþmiþ, Memlük Ordusu Osmanlýlarýn ezici top ateþi karþýsýnda fazla dayanamamýþtýr. Savaþ sonunda yaþlý Memlük Sultaný Kansu Gavri atýndan düþerek ölmüþtür.
Ridaniye Savaþý
Ana madde: Ridaniye Savaþý 28 Aðustos 1516'da Halep'e giren Yavuz Sultan Selim hiçbir direnmeyle karþýlaþmadan þehri teslim almýþtýr. Hama (19 Eylül 1516), Humus (21 Eylül 1516) ve Þam (27 Eylül 1516) ayný þekilde teslim olurken, Lübnan emirleri de Osmanlý hakimiyetini kabul etmiþtir. 21 Aralýk, 1516'da Sadrýazam Sinan Paþa komutasýndaki Osmanlý ordusu Han Yunus Þavasýnda Canberdi Gazali'yi yenmiþ, böylece Filistin yolu açýlmýþtýr.
Yoluna devam eden Yavuz 30 Aralýk 1516'da Kudüs'e girmiþ ve Kudus'deki kutsal yerleri ziyaret etmiþtir. Osmanlý ordusu 2 Ocak 1517'de Gazze'ye girmiþtir. Mercidabýk Savaþý'ndan sonra Memlük Devleti'nin baþýna geçen Tomanbay; Osmanlý hakimiyetini kabul etmediði gibi, barýþ teklifi için gelen Osmanlý elçisini öldürmüþtür. Tumanbay, Venediklilerden top ve silah alarak Ridaniye'de kuvvetli bir savunma hattý kurmuþtur. Yavuz Sultan Selim, ordusuyla birlikte Sina Çölü'nü 5 gün içinde (11 Ocak-16 Ocak) geçerek, Ridaniye'de Memlük Ordusu ile karþýlaþmýþtýr. Memlük Ordusu'na, El-Mukaddam Daðý'nýn etrafýný dolaþarak güneyden saldýran Yavuz Sultan Selim, bu manevra sayesinde Memlük Ordusu'nun yönleri sabit olan toplarýný etkisiz hale getirmiþtir.
Memlük Sultaný Tumanbay çok büyük çabalarla yaptýðý savaþ hazýrlýklarýna raðmen 22 Ocak günü Ridaniye Savaþý'ni kaybetmekte olduðunu anlayýnca en cesur askerleri ile bir birlik kurup Osmanlý komut merkezine bir baskýn düzenledi. Sultan Selim'in otaðý sandýðý Veziriazam'ýn çadýrýna girdi ve Veziriazam Hadim Sinan Paþa öldürüldü. Bu suiskast baskýnýnýn da istenen hedefi bulmamasý sonucu, Tumanbey savaþ alanýndan kaçtý. Böylece 22 Ocak,1517'de Ridaniye Zaferi kazanýlmýþtýr. Fakat bu savaþ çok zayiatlý geçmiþ ve her iki taraf da 25.000 kadar asker kaybetmiþtir.
24 Ocak 1517'de Kahire alýnmýþtýr. 4 Þubat 1517'de Yavuz törenle Kahire'ye girmiþ ve Mýsýr Memlükleri'ne baðlý Abbasi halifeliðine son vermiþtir.
Kahire'yi hiç zayiat ve þehrin sosyal ve ekonomik hayatýna zarar vermeden eline geçirmek niyetiyle 25 Ocak'ta Sultan Selim direniþ göstermeden teslim olan bütün Memlûklülerin affedilecegini ilan etti. Fakat Tumanbay ve ona yakýn Memlûklu komutanlarý gerila tipi direniþ organize etmeye baþladýlar ve bu nedenle Kahire ancak üç gün süren çok þiddetli savaþtan sonra ele geçti ve þehir kýsmen yýkýldý ve binlerce kiþi öldü. 4 Þubat 1517'de Yavuz törenle Kahire'ye girdi ve "Yusuf Nebi Tahtý"na oturdu. Memluklular Nil deltasýnda ve Yukarý Mýsýr'da direniþe devam ettiler. Fakat fazla zaman geçmeden Osmanlý güçleri bu direniþ merkezlerini elimine edip Tumanbey'i yakalamayý baþardýlar. 13 Nisan 1517'de Tumanbey Kahire kale kapýsýnda asýlarak idam edildi. Bu zaferle birlikte Memlük Devleti yýkýlmýþ, topraklarý Osmanlý egemenliðine girmiþtir
Bu seferde çok büyük ganimet elde edilmiþti ve Mýsýr'daki Osmanlý ordusu erzak ve muhimmat gerektiriyordu. Sultan Selim Ýstanbul'a gemi ile haber göndererek 80 parça yarar gemi ve 20 parça kadýrgadan oluþan bir filonun Ýstanbul'dan acele gönderilmesini istedi. Bu sýrada Ýstanbul çok siddetli bir kýþ geçirmekte idi; Haliç donmuþtu ve Ýstanbul kaymakamý (muhafýzý) Piri Paþa hemen istenilen filoyu gönderemedi. Halbuki tersanede çok sayýda yeni gemi, özellikle 6 top gemisi ve 5 at gemisi yapýlmýþ hazýr bekliyordu. Top gemileri o zamana kadar Tersane'de yapýlan gemilerin en büyüklerinden olup her birine yirmi yediþer vukiyye demür atar darbezen toplarý yerleþtirilmiþti. Destek filosu ancak 26 Mart'ta Ýstanbul'dan yol almaya baþladý. Ýskenderiye limanýna ulaþan filo orada Sultan Selim için çok görkemli bir donanma gösterisi sergilediler. Ele geçen hazineler ve ganimet mallarý bu filoya yüklenerek 15 Temmuz'da Ýstanbul'a gönderildi
Mýsýr Seferi sonunda Suriye, Filistin ve Mýsýr, Osmanlý hakimiyetine girmiþtir. Ayrýca Hicaz ve yöresi de Osmanlý topraklarýna katýlmýþtýr. Doðu ticaret yollarý tamamen Osmanlýlarýn eline geçmiþtir. Elde edilen ganimetler ve alýnan vergilerle Osmanlý Hazinesi dolmuþtur. 6 Temmuz 1517'de Kutsal Emanetler Osmanlý eline geçmiþtir. Ayrýca Kýbrýs'taki Venedikliler Memlükler'e verdikleri vergiyi Osmanlýlar'a ödemeye baþlamýþtýr[Yolu da Osmanlý kontrolüne geçmiþtir. Devrin en önemli iki ticaret yolu Ýpek ve Baharat Yolu'nu ele geçiren Osmanlý bu sayede Avrupa ülkeleri, ekonomik yönden Osmanlýlara baðýmlý duruma gelmiþtir. Ancak Ümit Burnu'nun keþfi nedeniyle bu avantaj uzun süre kullanýlamamýþtýr
Bunlara ek olarak, Mýsýr'ýn Osmanlý hakimiyetine girmesi ve Tomanbay'ýn ölümünden sonra; Yavuz Sultan Selim, Kansu Gavri'nin kendisine rakip olarak çýkardýðý kardeþi Ahmed'in oðlu Kasým'ý ele geçirtmiþ ve öldürtmüþtür.
Þah Ýsmail'in Elçi Göndermesi
Yavuz Sultan Selim, Çaldýran Savaþý'ndan sonra Þah Ýsmail'in barýþ için yaptýðý teklifleri kabul etmemiþ olup, Doðu Seferi'ne devam etme amacýný taþýyordu. Ancak, Þam'a geldiðinde Þah Ýsmail'in name ve hediyeleriyle elçilerini oraya gelmiþ buldu; Þah Ýsmail'in barýþ yapma hususunda bu kadar istekli olmasý Mýsýr Seferi'nde sonra kendi üzerine bir baþka sefer daha yapýlmasýný olasý görmesiyle açýklanabilir. Þah Ýsmail yolladýðý namesinde saygý dolu ifadeler kullanýp þöyle diyordu: "Sen birçok belde ve tebaaya malik oldun; bilhassa Mýsýr'ý almakla Hadim-i Haremeyn-i Þerifeyn unvanýný aldýn. Þimdi sen arzýn Ýskender'isin; aramýzda geçen geçmiþtir; bir daha geri gelmez; sen memleketine git, ben de memleketime gideyim; aramýzda Müslümanlarýn kanlarýný dökmeyelim, arzun ve maksadýn ne ise onu ben yerine getiririm."
Sultan Selim askerin yorgun olmasý nedeniyle Þah Ýsmail üzerine gitmedi; bununla beraber Þah Ýsmail'den gelebilecek herhangi bir saldýrýya karþý tedbir almayý da ihmal etmemiþtir. Yavuz, dönüþ yolunda Mercidabýk mevkine geldiðinde veziriazam Piri Mehmed Paþa'yý 2.000 yeniçeri ve bir hayli eyalet askeri ile Diyarbakýr tarafýna yolladý, kendisi de Ýstanbul'a hareket etti. Piri Mehmed Paþa bir süre Fýrat Nehri kenarýnda kaldý; Þah Ýsmail'in hiçbir harekette bulunmamasý üzerine verilen emir ile Edirne'de bulunan padiþahýn yanýna geldi[8].
Kýzýlbaþ Celal Ayaklanmasý
Ayrýca bakýnýz: Celali isyanlarý Bozok Türkmenleri'nden ve Amasya'nýn Turhal kasabasý halkýndan Celal isminde týmarlý bir kýzýlbaþ ayaklanarak 20.000 kiþi toplayýp Tokat'a gelmiþti. Bu hadisenin bastýrýlmasý için Rumeli Beylerbeyi Ferhad Paþa görevlendirilmiþti. Ayný zamanda Þehsüvaroðlu Ali Bey de olaydan haberdar edilmiþti. Ferhad Paþa gelmeden önce; Ali Bey, Kýzýlbaþ Celal'in üzerine yürümüþ ve Celal'i maðlup etmiþtir
Batý Seferi Hazýrlýðý
Yavuz Sultan Selim, Mýsýr Seferi'nden döndükten sonra donanmaya önem vermiþ, hazýrlýk yapmaya baþlamýþtý. Bu hazýrlýðýn ne tarafa olacaðý henüz bilinmediðinden Venedikliler telaþlanmýþ, Kýbrýs adasýna ait vergiyi vermekle beraber her ihtimale karþý adayý da askeri yönden takviye etmiþler, ayrýca Avrupa'da müttefik aramaya baþlamýþlardý. Bununla beraber seferin ne tarafa gerçekleþtirileceði muðlaktýr. Ayrýca Papa X. Leo'nun Osmanlýlara karþý sefer yapýlmasý amacýyla çalýþmalarý olduðu da bilinmektedir. Papa, Osmanlý'ya karþý ittifak yapma amacýyla Ýspanya, Avusturya, Fransa ve Ýngiltere devletleriyle görüþmekteydi. Donanmadaki hazýrlýðýn esasen, olasý bir Haçlý Seferi'ne karþý denizde de üstün olmak amacýyla yapýlmýþ olmasý olasýdýr
Bir kýsým devlet ileri geleni de Rodos'un fethi konusunda Sultan Selim'i teþvik ediyordu. Ancak Selim adanýn zaptý için hazýr bulunan dört aylýk levazýmý yeterli bulmamýþtý. Daha önce Fatih Sultan Mehmed tarafýndan da kuþatýlan Rodos'un, fethedilmesinde yine baþarýsýz olunmasýný istemediðinden dolayýdýr ki Sultan Selim çok daha iyi hazýrlanýlmasý emretmiþtir.
Yavuz Sultan Selim, donanma faaliyetleriyle beraber yapacaðý seferin yönü hakkýnda kesin kararý vermeden önce Edirne'ye gitmeye karar vermiþtir. Mýsýr Seferi'nde sonra Batý Seferi'ne baþlamak amacýyla Veziriazam'ý Kapýkulu askerleriyle Edirne'ye göndermiþ, sonra kendisi de 2 Þaban 926/Aðustos 1520'de Edirne'ye doðru yola çýkmýþtýr
Ölümü ve Tarihe Býraktýklarý
Yavuz Sultan Selim'in saltanatý kýsa sürmüþ olsa da, Osmanlý Ýmparatorluðu'nun oðlu Süleyman döneminde altýn çaðýný yaþamasýna zemin hazýrlamýþtýr. Sultan Selim, babasýndan devraldýðý boþ hazineyi aðzýna kadar doldurmuþtur. Yaygýn bir efsaneye göre; hazinenin kapýsýný mühürledikten sonra, þöyle vasiyet etmiþtir: "Benim altýnla doldurduðum hazineyi, torunlarýmdan her kim doldurabilirse kendi mührü ile mühürlesin, aksi halde Hazine-i Hümayun benim mührümle mühürlensin." Bu vasiyet tutulmuþ, o tarihten sonra gelen padiþahlarýn hiçbiri hazineyi dolduramadýðýndan, hazinenin kapýsý Osmanlý'nýn yaklaþýk 400 yýl sonraki iflasýna kadar Yavuz'un mührüyle mühürlenmiþtir
Sultan Selim, Mýsýr Seferi'nden sonra Batý Seferi'ne baþlamak amacýyla Veziriazam'ý Kapýkulu askerleriyle Edirne'ye göndermiþ, sonra kendisi de 2 Þaban 926/Aðustos 1520'de Edirne'ye doðru yola çýkmýþtýr. Ancak Selim, sýrtýnda bir çýban çýkmasýndan ötürü rahatsýzlanmýþtýr. Halk arasýnda yanýkara olarak da isimlendirilen bu çýban,Þirpençe ya da Aslan Pençesi ismiyle bilinmektedir. Hoca Sadettin Efendi, yazýlarýnda Yavuz Sultan Selim'in ölümüne sebep olan çýban hakkýnda ayrýntýlý bilgiler vermiþtir ve bundan ötürü günümüzde kaynak olarak genelde onun yazýlarýna baþvurulmaktadýr. Yazýlarýna göre; Yavuz Sultan Selim, Edirne'ye harekete karar verdikten sonra bir gün musahibi Hasan Can'a sýrtýna bir þeyin battýðýný söylemiþ, bunun üzerine Hasan Can, elini hükümdarýn sýrtýna sokmuþ fakat bir þey bulamamýþtýr. Ancak ikinci sefer yine ayný þeyden þikâyet edince o zaman Hasan Can, Sultan Selim'in sýrtýna bakmýþ ve henüz baþ vermiþ, etrafý kýzarmýþ ve tam olgunlaþmamýþ sert bir çýban görmüþtür. Bunu Sultan Selim'e söyleyince, Sultan çýbaný sýkmasýný istemiþse de Hasan Can: "Pâdiþahým, büyük bir çýbandýr, henüz hamdýr, zorlamak caiz deðildir, bir münasib merhem koyalým" demiþ, bunun üzerine Sultan Selim "Biz Çelebi deðiliz ki, bir çýban için cerrahlara müracaat edelim" cevabýný vermiþtir. O geceyi ýzdýrap içinde geçiren Hünkâr, ertesi gün hamama giderek orada çýbaný sýktýrýp zedeletmiþ, fakat bu da ýzdýrabýný artýrmaktan baþka bir iþe yaramamýþtýr. Bunun üzerine Hasan Can'a "Seni dinlemedik amma kendimizi helâk ettik" deyip çýbanýn macerasýný anlatýnca Hasan Can "neredeyse aklým baþýmdan gidiyordu" diyecektir. Bütün bu sýkýntýlara raðmen Yavuz, sefer daha önce kararlaþtýrýldýðý için geri dönmeyerek hasta olduðu halde 2 Þaban 926/Aðustos 1520 tarihinde Edirne'ye doðru yola çýkmýþtýr.
Yavuz, Çorlu'da kýrk gün Baþhekim Ahmed Çelebi tarafýndan tedavi edilmiþ fakat yara yine de büyüyüp açýlmýþtýr. Hareket edemeyecek kadar yorgun düþen Yavuz, tedaviden ümidini kesince Edirne'de bulunan Veziriazam Piri Mehmed Paþa ile vezir Çoban Mustafa Paþa'yý ve Rumeli Beylerbeyi Ahmed Paþa'yý acele yanýna çaðýrtmýþ ve vasiyetini belirtmiþtir. Ayrýca acele edip yetiþmesi için Manisa Valisi olan oðlu Þehzade Süleyman'a haber göndermiþ ancak oðlu gelmeden 926/1520 yýlýnda 8 Þevval'ý 9'una/21 Eylül'ü 22'sine baðlayan gece Çorlu karargahýnýn bulunduðu köyde vefat etmiþtir. Sultan Selim'in vefatý, tek oðlu olan Manisa Valisi Þehzade Süleyman gelinceye kadar gizli tutulmuþtur. Süleyman'ýn 11 Þevval tarihinde Ýstanbul tarafýna gelip kadýrga ile saraya indiði haber alýndýktan sonra, Selim'in vefatý ve yeni Pâdiþah'ýn Ýstanbul'a geldiði ilan edilmiþtir.
Devlet erkâný, derhal Ýstanbul'a gelip yeni Padiþah'ý tebrik ettikten sonra Selim'in naaþý, bütün ilgililer tarafýndan Edirnekapý haricinde, baðlar ucunda karþýlanýp, hazýrlanmýþ bulunan tabuta konmuþtur. Fâtih Sultan Mehmed Câmii'nde cenaze namazý kýlýndýktan sonra, o tarihlerde Mirza Sarayý denilen günümüzdeki Sultan Selim Câmii yanýndaki mahalleye defnedilmiþtir. Türbesi, oðlu Sultan Süleyman tarafýndan yaptýrýlmýþtýr
Yavuz Sultan Selim; 22 Eylül 1520'de Aslan Pençesi (Þirpençe) denilen bir çýban yüzünden vefat ettiðinde oðluna, dolu bir hazine, güçlü bir ordu ve iç karýþýklýklara son verilmiþ bir devlet býrakmýþtýr. Kanuni Sultan Süleyman, Fatih Camii'nde babasýnýn cenaze namazýný kýldýktan sonra, onu Sultan Selim Camii avlusundaki türbeye defnettirmiþtir
Halifeligi
Ayrýca bakýnýz: Hilafet Mýsýr Seferi sonucunda kutsal topraklar Osmanlý hakimiyetine girmiþti. 6 Temmuz 1517'de Kutsal Emanetler (Emanet-i Mukaddese) denilen ve aralarýnda Hz. Muhammed'in hýrkasý, diþi, sancaðý ve kýlýcý da bulunan eþyalarý, Hicaz'dan Yavuz Sultan Selim'e gönderilmiþtir. Böylece 29 Aðustos 1516'da Hilafet Abbasi soyundan Osmanlý soyuna geçmiþtir.
Yavuz Sultan Selim, Ayasofya Camii'nde yapýlan bir törenle, son Abbasi halifesi III. Mütevekkil'den kutsal topraklarý aldýðý zaman oradaki idarecilerin kullandýðý Hakimü'l-Haremeyn (Kutsal beldelerin hakimi) sýfatýný uygun görmeyip kendini Hadimü'l-Haremeyn (Kutsal beldelerin hizmetkârý) ilan etmiþ, Kendi deyimiyle Hadim-i Haremeyn-i Þerifeyn (Haremeyn-i Þerifeyn), yani Mekke ve Medine'nin hizmetkarý ünvanýný devralmýþtýr
O dönemde halife olan III. Mütevekkil Ýstanbul'a taþýnmýþ ve ömrünün sonuna kadar orada Osmanlý koruyuculuðunda, siyasi yetkiye sahip olmadan yaþamýþtýr. Her ne kadar hilafet Osmanlý Sultanlarýna geçse de, halife sýfatý Osmanlý belgelerinde sýkça kullanýlmýþ deðildir. Hatta þaþaalý bir elkap kullanan Kanuni Sultan Süleyman gibi bir sultanda dahi halife ünvanýna rastlanmaz[30].
Resmi olarak ilk kez Küçük Kaynarca Antlaþmasý ile Osmanlý Padiþahý, halife olarak Rus idaresine giren Kýrým Müslümanlarý'nýn koruyucusu olarak gösterilmektedir. Osmanlý'da hilafet iddialarýnýn kurumsallaþýp oturmasý ancak II. Abdülmecit'de baþlayacak, II. Abdülhamit ile geliþecektir
![]()
Yavuz Sultan Selim'in tartýþmalý resmi
Bazý araþtýrmacýlar Yavuz'un kulaðýna küpe taktýðý ve bunun Mýsýr Seferi zamanýna dayandýðýný iddia etmektedir. Ancak bu konuda çeþitli görüþler vardýr. Bazý tarihçiler Sünni mezhebinin Ýslam Hukukunda erkeklere caiz olmayan küpeyi ilk Osmanlý Halifesi Yavuz Sultan Selim'in takmasýna ihtimal bile vermezken, bazý tarihçiler ise bunun gerçek olduðu ve bazý sebeplere dayandýðýný iddia etmektedir.
Yavuz'un kulaðýna küpe taktýðýna inanan tarihçilerden çoðu bunun Ýslami bir gönderme olduðunu savunmaktadýr. Bunu þöyle ifade ederler: "Yavuz, kutsal sayýlan Kahire Camisi'ne girdiðinde Kahireliler ona Hakim-i Hamedeyn (kutsal yerlerin hakimi) sýfatýný verirler ama o bu sýfatý kabul etmez ve "Ben olsam olsam Hademe-i Hamedeyn (kutsal yerlerin hademesi) olabilirim" der. Bu olay üzerine o dönemde hademelerin taktýðý küpeyi ister ve kulaðýna bu iþareti, hademelerin taktýðý küpeyi geçirir." Diðer bir görüþe göre ise Mýsýr Seferi'nde kulaklarýnda küpesi olan insanlarý görüp "Bu insanlar neden küpe takýyor?" diye sormuþ ve "köle (kul) olduklarý için" cevabýný almýþ ve bunun üzerine "Biz de Allah'ýn kuluyuz!" diyerek küpe takmaya baþlamýþtýr. Bunu þöyle açýklarlar: "Taktýðý küpe o dönemde köleler tarafýndan takýlan cinstendi, o da kendisini Allah'ýn kölesi, kulu olarak görüyordu bunu da kölelerin taktýðý küpelerden takarak ifade etmiþ oluyordu"
Bu görüþe katýlmayan tarihçiler ise Yavuz'un küpe takmadýðýný, böyle resimlerin Yavuz döneminden uzun süre sonra yapýldýðýný ve gerçeklik deðerinin olmadýðýný savunmaktadýr. Bunu þöyle açýklamaktadýrlar:
"Ýslam Hukukuna göre kulaklarýn küpe takýlmak üzere delinmesi ve küpe takýlmasý, kadýnlar için caiz görülmüþ; ama erkekler için caiz görülmemiþtir. Bazý hukukçular, erkek çocuklarýn da kulaklarýnýn delinebileceðini ve bu tür bir olayýn Peygamber Muhammed zamanýnda yapýldýðý halde yasaklanmadýðýný ileri sürmektedirler. Her halükârda ergen erkeklerin kulaklarýný deldirmeleri ve küpe takmalarý, çoðu hukukçulara göre haram ve bazýlarýna göre ise mekrûhdur; yani kýsaca caiz deðildir. Ýþte bu þer-i hükmü bilen Yavuz Sultân Selim'in kulaðýný deldirip küpe taktýðýna ihtimal dahi vermiyoruz. Zira Yavuz, Mýsýr Seferi dönüþünde oðlu Süleyman’ýn süslü elbiselerini görünce, "Bre Süleyman, sen böyle giyinirsen, anan ne giysin?" dediðini biliyor ve onun þahsî hayatýnda sade ve süsten uzak olduðunu kaynaklardan öðreniyoruz. Yavuz, süs ve ihtiþamdan hoþlanmayan bir padiþahtýr. Doðru olan resimlerinde, pala býyýklar vardýr; ancak küpe yoktur." Yine ayný görüþe sahip bazý tarihçilere göre ise bu küpeli resim Þah Ýsmail'e aittir. Bu görüþün nedenini ise þöyle ifade ediyorlar: "Baþýnda Þii mezhebi'nin alâmeti olan kýzýl börk ve bunun üzerinde Ýran þahlarýna mahsus taç vardýr. Ayrýca küpe de Þî’a mezhebinde câiz görülmektedir."
Islahat Çalýþmalarý
Askeri Alanda Islahatlar
Dulkadiroðlu Beyliði'nin ilhakýndan sonra Ýstanbul'a dönen Sultan Selim, gerek Çaldýran öncesi, gerekse Amasya'da asker tarafýndan yapýlan yaðma, serkeþlik ve isyan hareketleri üzerine bazý tedbirler alýp derhal uygulamaya koyma zaruretini duymuþtur. Askeri tam bir disiplin altýna alýp Yeniçeri Ocaðý'ný ýslâh etmek amacýyla, Ocak üzerinde an'ane gereðince büyük bir nüfuzu bulunan Ocak ihtiyarlarýný huzuruna çaðýrarak Amasya'daki itaatsizliðin müsebbiblerinin kimler olduðunu sormuþtur. Bunlar, yine Ocak anlayýþ ve yardýmlaþmasý gereði olarak "Cümlemüz mücrimüz, devletlû Hüdâvendigâr'dan afvumuzu reca eylerüz" diye cevap vermiþlerdir. Padiþahýn devlet ricalini bu yolla sorguya çekmesi sonucu ortaya bir takým isimler çýkarmýþ; bunlardan Kadýasker Tacizade Cafer Çelebi, 2. vezir Ýskender Paþa ve Sekbanbaþý Balyemez Osman Aða'nýn da dahil olduðu devlet adamlarý isyan teþvikçileri olduklarýndan idam edilmiþtir. Bunu müteakip Sultan Selim, Yeniçeri Ocaðý'nýn ýslahý için, ihtiyarlarla anlaþýp bazý tedbirler almýþtýr. Buna göre, bundan böyle Yeniçeri Aðasý saray tarafýndan, Ocak Erkân-ý Harbiyesi de saltanat makamýnca tayin edilecekti. Bu suretle, yüksek kumanda heyetini, daha sýký baðlarla saltanat makamýna baðlamýþtýr.
Venedik'teki donanma müzesinden bir kadýrga.
Donanma Faaliyetleri
Ýstanbul'un fethinden beri orada hala esaslý bir tersane yapýlmamýþtý. Bizans Ýmparatorluðu zamanýndan kalma, bir kadýrga tersanesi ve Haliç'te küçük bir tersane olsa da; kadýrga tersanesi bakýmsýzlýktan kullanýlmayacak durumda, Haliç'teki ise ihtiyacý karþýlayamayacak kadar küçüktü.
Osmanlý Donanmasý'ný geliþtirmek isteyen Yavuz Sultan Selim, Aðustos 1518'de Edirne'ye gitmeden bu doðrultuda Ýstanbul'da Frenklerin tersanesine eþ bir tersane yapýlmasýný emretmiþtir. Bunun için Haliç'te önceden Bizans tersanesi olan yerde yapýlmasý uygun görüldü. Ancak burasý uzun zamandýr terk edildiðinden, mezarlýk olmuþtu. Bu mezarlýktan tersane olacak kadar bir yer ayrýldýktan sonra çýkarýlan ölü kafalarý ve kemikleri uzun hendekler kazýlarak oraya gömüldü. Ayrýca hendeklerin baþýna mezar olduðunu belirtmek için baþ ve ayak uçlarýna iþaret konulmuþtu. Böylece tersane gözleri 160'a çýkartýldý. Selim tersaneyi daha da büyüterek, Galata'dan Kaðýthane deresine kadar büyüterek 300 kadar inþaat tezgahý yapmayý amaçlasa da bu amacýný gerçekleþtiremeden vefat etmiþtir. Yavuz Sultan Selim zamanýnda devlet merkezinde kurulan Haliç Tersanesi Osmanlý Ýmparatorluðu'nun sonuna kadar kullanýlmaya devam etmiþtir
Donanma geliþtirilmesi için hazýrlýklar da ayný zamanda devam etti. Her biri 700 tonluk 150 gemi için Arap kürekçiler getirtildi. Memlûklularýn Kýzýldeniz donanmasýnýn komutaný olan Selman Reis Ýstanbul'a çaðrýldý. Kýsa zamanda Ýstanbul ve Gelibolu tersanelerinde 250 gemilik bir donanma hazýrlandý. Rodos Sen Jan Þövalyelerinin reisi bu hazýrlýklarýn Rodos'a yönelik olmasýndan korkarak savunma önlemlerini artýrdý. Fakat bu donanmayý bir sefer için kullanmaya Sultan Selim'in ömrü yetmedi
Ýmar Faaliyetleri
Ayrýca bakýnýz: Osmanlý mimarisi Yavuz Sultan Selim, dedesi Fatih Sultan Mehmet zamanýnda kullanýlan Haliç Tersanesi'ni kapasite olarak arttýrmýþtýr. Konya'da Mevlevi Tekkesi'ne su getirmiþtir. Medreselerin yanýnda, sosyal ve ticari alanda hizmet verecek birçok bina inþa ettirmiþtir. Hayatý yoðun savaþlarla geçen Yavuz Sultan Selim, Diyarbakýr Fatih Paþa ve Elbistan Ulu Camii'ni inþa ettirmiþtir. Ayrýca Þam Salihiye'de Muhyiddin Ýbn Arabi'ye camii ve imaret inþa ettirmiþ, ayrýca Muhyiddin Ýbn Arabi'nin türbesini de bulup yaptýrmýþtýr. I. Selim, 1516'da Þam'a Þam Sultan Selim Camii'sini yaptýrmýþtýr. Ayrýca Mýsýr Seferi sýrasýnda Hind ve Çin haritalarýný da yaptýran Selim'e, Piri Reis tarafýndan 1513 yýlýnda tamamlanan harita 1517 yýlýnda Mýsýr'da Piri Reis'in kendisi tarafýndan sunulmuþtur. Temelini attýrdýðý Ýstanbul Sultan Selim Camii'ni bitirmeye ömrü yetmemiþ; bu eser oðlu I. Süleyman tarafýndan tamamlanmýþtýr. Sultan Selim bunlara ek olarak 1514 yýlýnda Ýstanbul'da Yavuz Sultan Selim Cüzzamhanesini yaptýrmýþtýr
Edebi Eserleri
Ayrýca bakýnýz: Divan Edebiyatý Arapça ve bilhassa Farsça'ya çok hakim olan Selim'in, kendi el yazýsý ile Selimî mahlasýyla yazýlmýþ olan Farsça manzumeleri günümüzde Topkapý Sarayý Müzesi Arþivi'nde bulunmaktadýr. Farsça'nýn yanýnda Türkçe þiirleri de bulunan Selim'in, Farsça olan Divân'ý 1306 yýlýnda Ýstanbul'da basýlmýþ olup, 1904 tarihinde de Alman Ýmparatoru II. Wilhelm'in emri ile Paul Horn tarafýndan Berlin'de yeniden nesredilmiþtir
Ailesi
Eþleri
- Ayþe Hafsa Sultan
- Ayþe Sultan, I. Mengli Giray'ýn kýzý.
NOT: I. Selim'in dört eþi olduðu belirtilmektedir
Erkek çocuklarý
- Kanuni Sultan Süleyman
- Orhan. Küçük yaþta ölmüþtür.
- Musa. Küçük yaþta ölmüþtür.
- Korkut. Küçük yaþta ölmüþtür.
NOT: I. Selim'in, küçük yaþta ölen oðullarýnýn olduðu bazý kaynaklar belirtilirken, bazýlarýbu çocuklarýn varlýðýndan bahsetmemektedir. Bu konuda muhtelif görüþler vardýr.
Kýz çocuklarý
- Beyhan Sultan, (ö. 1559). Ferhad Paþa'nin eþi.
- Hatice Sultan (Haným Sultan olarak da bilinir), (ö. 1538). Ýskender Paþa'nýn eþi. 2. eþinin Pargalý Ýbrahim Paþa olduðu bazý kaynaklarda iddia edilse de bu bilgi tartýþmalýdýr.
- Hafsa Sultan, (ö. 1538). Ýskender Paþa'nýn eþi.
- Fatma Sultan, Kara Ahmed Paþa'nýn eþi.
- Yenihan Sultan (Yeni Þah Sultan olarak da bilinir)
- Þah Sultan, (ö. 1572). Lütfi Paþa'nýn eþi, boþandýlar.
- Hanum Hatun Sultan, Çoban Mustafa Paþa'nýn eþi.
Þu an 1 kullanýcý var. (0 üye ve 1 konuk)