100 Saat Savaþý

100 Saat Savaþý
1990, Ýran Körfezi

Yakýnda meydana gelmiþ bir hata üzerine ikinci kez düþünmek tehlikelidir. Tarih, bugün üzerine olan perspektifinizi de deðiþtirir. Adolf Hitler'i Almanya Þansölyesi yapan seçimlerin ulusal ruhunu ve görünürdeki istikrarým birçok Amerikalý pek beðenmiþti. Baþkalarý da Joseph McCarthy'nin ülkeyý kurtardýðýný sanýyordu ama aslýnda Anayasayý çiðnemekten baþka bir iþ yapmýyordu.

Körfez Savaþý üzerinden henüz fazla bir zaman geçmemiþ olmasýna raðmen bugün anlaþýlýyor ki, dönemin Baþkaný Bush'un aldýðý bir asken karar diðerleriyle çeliþki içindeydi. Bush "un en iyi kararlarýndan biri savaþýn yönetimini generallere býrakmasý ve onlarýn da iþlerinin gereðini yapmalarýna olanak bulmalarýydý.

Örneðin eski Baþkan Lyndon Johnson Vietnam Savaþý sýrasýnda uçaklarýn bombardýmanlarýný günlük emirlerle doðrudan yönetmeye hevesliydi. Bush bunu yapmaya yeltenmedi. Bush'un bir diðer baþarýsý Irak'ýn çevresindeki Arap ülkelerinin askerleri de dahil olmak üzere tüm askeri kadro için ortak bir hareket zemini oluþturmasýydý. Ama bu durum Bush'u kötü bir karar vermeye de sevk etti ve bugün hala Amerikalýlar bedelini aðýr bir þekilde ödemeye devam ediyor.

Çoðunluðu Amerikan askerlerinden oluþan ve yine Amerikan komutasý altýnda olan Birleþmiþ Milletler kuvvetleri Irak ve Kuveyt sýnýrlarýnda aylarca oturduktan sonra birden Irak'ý iþgale baþladýlar. Irak'ý aylarca havadan dövdükten sonra birçoðu silah altýna yeni alýnmýþ askerlerden oluþan Irak ordusu çok kýsa sürede daðýtýldý veya teslim alýndý. Her þey iyi görünüyordu.

Ama ABD'nin Arap müttefikleri Saddam Hüseyin'in artýk kendileri için bir tehdit oluþturmayacaðýný garantilemek istediklerinde yeni bir sorun ortaya çýktý. Reel politikayý kavradýklarýndan ve tarihten gelen tecrübeleriyle Birleþmiþ Milletlerin (Amerikalýlar diye de okuyabilirsiniz) önde gelen Arap ülkelerinden herhangi birini iþgal etmeyeceðini biliyorlardý.

Amerikalýlarýn onlarca yýldýr Ýsrail'e gösterdiði dostluktan ve Sýrplarýn Avrupa'nýn ortasýnda yürüttükleri Müslüman kasaplýðýna Avrupa devletlerinin yaný sýra ABD'nin gösterdiði soðukkanlýlýktan sonra birçok Arap liderinin ABD'nin tutumuna güven duymamasý çok doðaldý.

Savaþýn üçüncü gününde Irak'ýn kaybettiði anlaþýlmýþtý. Irak'ýn en modern silahlý gücü olan Cumhuriyet Muhafýzlarý Saddam Hüseyin'in "bütün savaþlarýn anasý" diye nitelendirdiði savaþta hemen tümüyle yok edildi. Kuveyt bütünüyle yeniden ele geçirilirken Baðdat civarýndaki hava savunma tesisleri de aylarca etkisiz kalacaktý.

Baðdat sokaklarý geri çekilen askerler ve sivil halkýn kalabalýðýndan yürünmüyordu. ABD silahlý kuvvetleri ile Baðdat arasýnda Irak'ýn tek bir silahlý birliði, Amerikalýlarýn Baðdat'a giriþini engelleyebilecek hiçbir güç yoktu.

Ýlk günlerin çarpýþmalarýndan sonra elde edilen baþarý sonucunda dünyanýn diðer ülkelerinin ve özellikle Rusya Federasyonunun tutumunu deðiþtirmesi de önemliydi. Bu ülkeler Birleþmiþ Milletler'i arkasýna alan ABD'nin Kuveyt'i kurtardýðý kanýsýndaydýlar.

BM kararlarý Irak hükümetinin ne olacaðýyla veya Saddam'a ne yapýlacaðýyla ilgilenmiyordu. Gerçi Saddam'ý ikinci bir Hitler ilan eden Bush her ne pahasýna olursa olsun onu durdurmak için çaðrýlar yaptý ama Amerikan kuvvetleri de geri çekilmekte olan Irak askerilerini takip ederek Baðdat'a doðru ilerlemeye kalkýþmadý.

Ancak tüm uluslararasý deðerlendirmelerin ötesinde bir þey daha vardý; geride kalan uzun yýllar göstermiþti ki, baþka bazý ülkelerde olduðu gibi Arap kültüründe de bulunan bir þeyler fanatiklerin doðmasýna yol açýyordu. Bu durum Ýslam'ýn ilk günlerinde de vardý, bugün de hala var.


ABD bu gerçeði dikkate alacak olsa Irak'ý iþgal etmekten baþka seçeneði olmuyordu. Saddam Hüseyin kendisi dýþýnda ülkesindeki bütün politik odaklarý tasfiye etmiþti, Saddam'ýn yerine geçebilecek herhangi bir güçten söz edilemezdi. Irak ordusunun Ýran'la uzun süren savaþýnda gösterdiði performans aslýnda halkýn kararlýlýðýný yansýtan bir þeydi. Dolayýsýyla bir iþgal durumunda Irak halkýnýn göstereceði tepki ABD açýsýndan önemliydi.

Bunun da ötesinde, zaten ABD de Vietnam deneyiminden üçüncü dünya ülkelerinin kontrolünün ne kadar zor olduðunu biliyordu. Yüksek teknolojiye sahip silahlarla yarým milyonluk Irak ordusu çökertilebilir, savaþ gücü etkisizleþtirilebilirdi ama olasý bir iþgale tepki gösterecek ve direniþe geçecek bir halkýn bastýrýlmasý ve denetlenmesi o kadar kolay deðildi. Bu halk neler yapabileceðini yakýn geçmiþte yer alan Ýran'la savaþta da göstermiþti. Diðer Arap ülkelerinde olanlar da yine yeterli bir fikir veriyordu.

Herhalde tüm bunlardan dolayý Baþkan Bush Saddam Hüseyin'i parçalanmýþ ülkesinin baþýnda býrakmýþ olmalý. Amerikalýlar Irak'ý iþgal etse bile Saddam'ý hemen kontrol altýna alamazlardý. Sovyetler bunu komþularý Afganistan'da denemiþler ve baþaramamýþlardý. Belki de uluslararasý baskýdan dolayý bu sonuç ortaya çýkmýþtý.

Bu arada ABD'nin Arap müttefikleri de ABD'ye düþman bir yönetimin nasýl devrildiðinin bir örneðini görmek istiyorlardý ama belki de Bush yönetiminin kararý basitçe fazla kayýp vermeme ve planlandýðý gibi savaþý 100 saat içinde bitirme arzusuna dayanýyordu. Evet, hangi nedenle olursa olsun, Bush savaþý sona erdiren ve Saddam'ý da Irak'ýn baþýnda býrakan kararý verdi.

O tarihten bu yana bölgede çeþitli anlaþmazlýklar ve krizler oldu, Irak biyolojik ve nükleer silahlara sahip olmak için yatýrýmlarýna devam etti ve ABD de uzay programlarý için harcadýðý paradan on misli daha fazla parayý Körfez'de tutmakta olduðu askerleri için harcamaya devam etti. Gelecek on veya yirmi yýl içinde tarih bu kararýn doðru olup olmadýðýný gösterecektir...