Cinler |

Cinlerle ilgili bilgiler doðrudan ve iþaret yoluyla verilmektedir. Hadislerin ýþýðýnda açýklanma gerekirse insan benzeri varlýklardýr. Yeryüzünde yaþadýklarý gibi göðe de yükselebilirler. Bizim anladýðýmýz manada ateþsel deðil ýþýnsal yaratýklar olmasý muhtemeldir. Iþýðýn enerjiye dönüþtürülmesinde saðlanacak ilerlemelerle birlikte onlarla ilgili bir sýr perdesininde kalkmasý beklenilmektedir. Cinlerinde erkeði ve diþileri olduðu gibi onlarda ürerler ve ölürler. Akýl ve irade sahibidirler. Onlar da insanlar gibi emir ve yasaklara uymak Allah'a ibadet etmek için yaratýlmýþlardýr. Ýnsanlarýn peygamberleri onlarýnda peygamberleridir. Cennetle de nimetlendirilecekleri olduðu gibi Cehennemle de azablandýrlacak olanlarý vardýr.
Yeryüzündeki çalýþmalarý devam etmekle beraber, peygamberimizden sonra gökyüzüne çýkýp bilgi edinme giriþimleri, koruyucu melekler ve delici alevlerle engellenmiþtir.
Farklý kültürel seviyelerdedir. Hz.Süleyman devrinde ileri derecede bilimsel ve sanatsal etkinlikleri görülmüþtür. Ordu da yer aldýklarý gibi, mühendislik, ustalýk ve dalgýçlýk görevi yapmýþlar, heykeller, büyük havuzlar ve sabit kazanlar inþa etmiþlerdir.
Cinler, ne geleceði bilerler ne de kendileri dýþýnda olan olaylarý bilebilirler. Gayb bilgisi Allah'a mahsustur.
Bilmediðimiz yöntemlerle zarar verme kapasitesine sahip þeytanlaþmýþ cinler vesvese verebilir, kalplerimize þer tohumlarý ekebilirler. Dinimizde haram olan büyü türü iþleri oyunlarýna alet edebilirler. Ancak þu unutulmamalýdýr ki mahiyeti bilinmeyen fýsýldamalar dýþýnda hayatýmýza müdahale yetkileri yoktur. Ýnançlarýný yaþayan, Allah'ý zikreden ve kendilerinden Allah'a sýðýnan müminler üzerinde cinlerin hiç mi hiç etkileri yoktur. |
Cinlerin Yapýlarý ve Özellikleri |
"CÝN" adýyla iþaret edilen; gerçeði itibariyle insan gözü tarafýndan görülemiyen; bazen de sahip olduklarý özellikler dolayýsýyla, bazý insanlara maddemsi görüntüler verebilen bu varlýk türünün yapýsý iki katmandan oluþur:
1-CAN... Algýlamada yetersiz kaldýðýmýz "bilinç" türü...
2-PERÝSPERÝ denilen "hologramik dalga beden"!.
Kur`ân-ý Kerimde "CÝN" kelimesiyle tanýmlanan; halk arasýnda "peri", "dev", "hayâlet", "CÝN", "CÝNNÎ", "iyi saatte olsunlar" diye bilinen; görüntülerine göre çeþitli isimler takýlan; spiritlerin, ölmüþ kiþilerin "RUH"u sanarak çaðýrma yoluyla iletiþim kurduklarý; son olarak da anlattýklarý masallarý yutacak fikir düzeyindeki kiþilere kendilerini "UZAYLI VARLIKLAR" olarak tanýtan görünmeyen "bilinç varlýklar"dýr!..
"NEFS"i itibariyle varlýðýný, hayâtiyetini, "ben" bilincini bundan önceki bölümde belirtmiþ olduðumuz üzere mutlak "RUH"tan alýr...
Bilinç mükemmeliyeti olarak, evrende "ÝNSAN"dan sonra gelmektedir...
Kendi varlýðýný bilebilmesi, perisperiye (dalga bedene) bürünmesinden itibaren olmaktadýr ki, bu da CÝNlerin bir nevi doðumu olmaktadýr kendi yapýlarýna göre...
Mutlak mânâda ölümü, kýyâmet denen anda olmaktadýr aynen insan gibi...
Basit mânâdaki yani bizim umumi olarak anladýðýmýz þekildeki ölümleri ise, kendilerine tâyin edilmiþ ömürleri sonunda perisperilerinden (dalga bedenden) soyutlanmalarý tarzýnda olmaktadýr... CÝNler kendilerinden birisinin ölümlerini, onun aralarýndan kaybolmalarýyla anlarlar...
Yaþama süreleri yâni ömürleri hakikatta insanlarla ayný süre almasýna raðmen, yapý þartlarý ve özellikleri dolayýsýyla, bu süre bazen bize göre 700-1000 yaþýný bile bulmaktadýr... Yâni gerçekte, kendi öz zamanlarýna göre 60-70 senelik ömürleri, bizim zaman birimimize kýyaslandýðý takdirde, karþýmýza 1000 seneye yakýn bir ömür süresi çýkabilmektedir...
Yapýlarý sebebiyle çok geliþmiþ imkânlara sahip olmalarýna raðmen, düþünce seviyesi, bilinç olarak, insanlardan üstün olanýna da rastlanmaktadýr... Þurasý kesin olarak bilinmektedir ki, üstün insan, üstün CÝNden daha üstün olmaktadýr...
Karakter olarak insandan daha zayýf bir yapýya sahiptirler... Olumsuz olarak adlandýrýlan davranýþlarý çokça ortaya koymaya yatkýndýrlar... Ve genellikle bu çeþit iþlerle uðraþýrlar... Ancak buna raðmen içlerinde, iyileri, dine baðlý olanlarý ve hattâ ender de olsa evliyalarý vardýr...
En büyük özellikleri ve eðlenceleri, insanlarýn zayýf taraflarýndan faydalanarak, müsait olan yapýlarý dolayýsý ve sebebiyle, onlarý kendilerine baðlý kýlmak, istediklerini yaptýrmak, adeta kullarý olarak kendilerine hizmet vermelerini saðlamak, taptýrtmaktýr...
Þeytan diye bilinen, yahut da þeytana ait olarak bilinen iþlerin tamamý gerçekte CÝNlere aittir... Çünkü þeytâniyet, CÝNlerin bir vasfýdýr!. CÝNlerin dýþýnda ayrýca, þeytan diye bir varlýk yoktur...
CÝNlerin özelliklerinden bundan sonraki bölümlerde daha geniþ bir þekilde devam edeceðimizden, þimdilik burada kesiyor ve büründükleri örtüye geçiyoruz:
CÝNler, hareketlilikleri ve madde kaydýnda olmamalarý dolayýsýyla, geçmiþi tamamen bilebilmektedirler...
Geleceðe ait bilgileri, gene yapýlarý dolayýsýyle bir ölçüde bilmeleri mümkün olmakta ise de, detaya inememektedirler... Pek çok kere de geleceðe ait verdikleri bilgileri yanlýþ çýkmaktadýr.
2. PERÝSPERÝ (Ruhu hayvânî):
Yapýsý henüz bugünkü ilmin tesbit edemediði dalgalardan oluþmuþtur... Ancak bu sahada vazifeli olanlarýn bir süre çalýþmasý sonucu, perisperinin, yani dalga bedenin yapýsýný tesbit etmeleri hiç de güç olmayacaktýr...
"Ýnsan" bölümünde açýkladýðýmýz, "insandaki dalga bedenle" ayný özelliklere sahiptir...
Ayrýca, beden gibi, birþeye bürünmüþ deðildir; bedenin fonksiyonlarýný da perisperi yüklenmektedir.
Diledikleri takdirde maddemsi bir görüntü verebilmektedirler...
Bizim zaman ve mekan kayýtlarýmýzla baðlý deðillerdir...
Ýstedikleri anda dünyanýn herhangi bir yerinde veya semanýn herhangibir bölgesinde olabilecek seyyaliyete ve hýza sahiptirler...
"Ruh, Ýnsan, Cin" - Ahmed Hulûsi |
Cinlerin Ömrü |

Cinlerin ömürleri, insanlarýn ortalama ömür süreleri olan 70 senenin yaklaþýk 10 ila 13 katý, yâni 700 ile 1000 sene arasýnda deðiþmektedir. Ancak bazý Cinlerin ömürlerinin 1400 seneye yakýn bir zamaný kapladýðý da bu sahada ihtisas sahibi olan kiþilerce belirtilmektedir. Onlarýn ömürlerinin bu kadar uzun olmasý, yaþam þartlarýnýn bizden baþka bir þekilde olmasýna, hýzlarýnýn insanýnkinden çok çok yüksek olmasýna baðlý bulunmaktadýr.
Bunu imkânýmýz ve müsbet ilmin geliþmeleri nisbetinde açýklamaya çalýþalým.
Bugün fizikte "öz zamanýn kýsalmasý" denilen son derece þaþýrtýcý bir durum tüm günümüz ileri bilim çevrelerince kabul edilmiþ durumdadýr. Bu olayý basit bir þekilde anlatmak gerekirse; "hýz yükseldikçe, zaman yavaþlar. Hýz, belirli bir noktaya ulaþtýðýnda ise zaman durur" þeklinde özetleyebiliriz...
Bunun açýklamasýný ünlü fizikçi Paul Langevin þöyle yapmýþtýr:
"Bir taþýtýn içindeki insanla birlikte, yeryüzünden ýþýk hýzýnýn 20.000`de biri kadar bir hýzla ayrýldýðýný düþünün... Bu taþýt ve içindeki insan, taþýt içindeki kendi zamaný ile tam bir yýl süreyle dünyadan uzaklaþýyor... Bir senenin sonunda ise çark ediyor ve dünyaya geri gelmeye baþlýyor... Ve sonuçta dünyaya geri döndüðü zaman kendi öz zamanýna göre iki sene geçmiþ iken, dünyanýn tam iki yüz yýl ihtiyarlamýþ olduðunu, dünya üzerinde üç neslin deðiþmiþ bulunduðunu görüyor.."
Kaynak: Ruh, Ýnsan, Cin, Ahmed Hulûsi |
Cin Görünür mü? |

Cinlerin insanlarý görmelerine bir mani yoksa da vücut yapýlarýmýzýn farklýlýðý sebebiyle insanlarýn onlarla iþitilebilir ve görülebilir fiziksel bir beraberliðe girmelerinde engeller bulunmaktadýr. Bunun yaný sýra peygamberler ve seçilmiþlerin kendileri ile görüþtükleri gerçektir. Doðruluklarýna artýk neredeyse kuþku duyulmayacak þekilde çoklukla yaþanan, belki de siz þu satýrlarý okuyanlarýnda yaþadýðý ve yaþanmaya devam eden olaylar, bir cin maskaralýðý olan ruh çaðýrma oturumlar ve benzeri müþahedelere dayanan çeþitli TV kanallarýnýn gizemli adlar altýnda yayýnladýklarý istisnai olaylar insanlarla cinler arasýnda iliþki kurulabileceðine bir kanýt olarak niye kabul edilmesin ki? Bu arada unutulmasýn ki, onlarýn hep görülmez olmadýðýný düþüncesine saplanmayalým. Bazý þeytanlaþmýþ insanlarýn varlýðý malumlarýnýzdýr. Bu tip insanlardan Allah'a sýðýnýlmasý Kur'an da açýklanmaktadýr. |
Niçin, "Cin" Olduklarini Saklýyorlar? |
1930`lardan 1986 Mayýsýna kadar çeþitli gruplara verdikleri tebliðlerde kendilerini hep RUH veya UZAYLI olarak tanýtan CÝNler, ilk defa olarak bu tarihte son derece açýk ve net bir biçimde, KUR`ÂN-I KERÝM`de "CÝN" ismiyle bahsedilen varlýklar olduklarýný açýklamýþlardýr.
Kendi ifadeleriyle, "CÝN" olduklarýný saklamalarýnýn sebeblerini ve gerçek yapýlarýný þöyle anlatmaktadýrlar:
"Ýslâmýn kitabýnda CÝN`i KÖTÜ olarak tanýtan sûrelerin yanlýþ anlaþýlmasý, Ýslâm toplumunu bu hâle getirmiþtir." (1)
Evet, iþte uzun yýllardýr, CÝNlerin, gerçek hüviyetlerini saklayarak, kendilerini UZAYLI ya da RUH diye tanýtmalarýnýn gerçek sebebi bizâtihi yaptýklarý bu açýklamada gizlidir...
Çünkü KUR`ÂN-I KERÝM, onlarýn insanýn düþmaný olduðunu açýklamýþ ve onlardan mutlaka uzak durulmasý, bu konuda tedbirli olunmasý hususunda kesin uyarýlarda bulunmuþtur...
Ýnsanlarý aldatma özellikleri, DÝNDEN uzaklaþtýrma ve Allah Rasûlünden soðutma özellikleri dolayýsýyla "ÞEYTAN" lâkabýyla lâkablanmýþ bu varlýk hakkýnda ne yazýk ki toplumlar pek bilgisizdirler.
Öyle ki, resmî din etiketi taþýyan din adamlarý dahi, "þeytan"ý, Kur`ân`da açýk hüküm bulunmasýna raðmen, CÝN dýþýnda, ayrý bir varlýk türü zannetmektedirler.
Ýnsanlara tahakküm arzusu, onlarý aldatýp kandýrma özellikleri dolayýsýyla "ÞEYTAN" lâkabý verilmiþ olan CÝNLER, bu sýnýfýn halk deyiþiyle "þerlileri"dir.
Diðer bir deyiþle, insanlarla iletiþim kurup onlara yanlýþ, asýlsýz gerçeðe uymayan fikirler ilka eden CÝNler Kur`ân-ý Kerîm`de "ÞEYTAN" ismiyle tanýmlanmýþtýr. Yoksa konu hakkýnda bilgisiz olanlarýn zannettikleri üzere, CÝN ayrý þeytan ayrý deðildir.
Bunun ispatý da gene Kur`ân-ý Kerîm`dedir:
"ÝBLÝS {Ademe} secde etmedi; çünkü O, CÝN idi" (Kehf/50)
Nitekim bu âyet ayný zamanda CÝN sýnýfýnýn, "ÝNSAN"ýn bilinç üstünlüðünü kabûl etmediðini de açýk seçik göstermektedir.
"ÞEYTAN" lâkabýyla, þeytâniyet vasýflarýna iþaret edilen CÝNLER hakkýnda Yâsin Sûresinin 60 ve 62. âyetleri son derece dikkat çekicidir:
"Ey Ademoðullarý, þeytana kulluk etmeyin, o kesin düþmanýnýzdýr."
"Þeytan sizden bir çok kimseyi saptýrmýþtýr"
Evet, Kur`ân-ý Kerîm, CÝNLER konusunda pek çok âyet ile insanlarý uyarmýþtýr. Zîrâ, onlarýn en baþta gelen özelliði, bazý yönleri itibariyle kendilerinden çok üstün olan bu canlý türünün yani "ÝNSAN"ýn varlýðýný hazmedememeleridir. Onun için de her fýrsatý kullanýp, insanlarý yönetimleri altýna alarak onlara dilediklerince hükmetmek istemektedirler.
Onlarýn bu insanlara hükmetme ve yönetimleri altýna alma arzularýna da Kur`ân-ý Kerîm`in 6. sûresinin 128. âyetinde þöyle iþaret edilmektedir:
"EY CÝN TOPLULUÐU, ÝNSANLARIN EKSERÝYETÝNÝ HÜKMÜNÜZ ALTINA ALDINIZ"
Evet, bu âyette iþaret edildiði biçimde, insanlarýn EKSERÝYETÝ, bilinçli ya da bilinçsiz bir þekilde CÝNLERÝN yanlýþ fikirlerinin kurbaný olarak, onlarýn hükmü altýna girmiþ; onlarýn gösterdiði yoldan giderek, Allah Rasûlününve Kur`ânýn öðretisinden uzaklaþmýþtýr.
Çünkü daha önce de belirttiðimiz gibi, CÝNLERÝN bütün gayesi, Ýslâm Dinini iptal ederek, Hazreti Rasûlullah ýn getirdiklerini hükümsüz býrakmaktýr.
Ýþte Kur`ân`ýn bu þiddetli uyarýlarýna raðmen, gene de, kendilerini son derece saf, temiz, iyiliksever varlýklar olarak tanýtýp, insanlarý kendi hükümleri altýna almak isteyen CÝNLER bakýn kendi kutsal kitaplarýnda kendilerini nasýl tanýtmaya çalýþýyorlar:
"Ruh, Ýnsan, Cin" Ahmed Hulûsi
(1) Dünya Kardeþlik Birliði, ALTIN ÇAÐ BÝLGÝ KÝTABI, 1986 fasikül 17, sayfa: 151 |
Cinler Gelecekten haber verirler mi? |
Cinler gaipten haber vermez. Gaip, insan hissinin ve bilgisinin idrak edemediði ve ulaþamadýðý gizli þeylerdir. Kimi tarotçular, astrologlar gelecekten haber verdiklerini iddia ederler. Doðru deðildir. Gaibin anahtarý sadece Allah'tadýr. Müslüman cinlerle irtibat kuran kiþinin þuuru, maneviyatý yerinde ise cinlerle istiþaresine güvenilebilir. Ýstiþare gelecekten haber vermek deðildir. Tahminde ve yorumda bulunabilirler. Büyük bir tepede oturan kiþi her tarafý rahatça görebilir. Tepenin eteðinde tren raylarýnýn olduðunu düþünelim. Ayný rayý kullanan iki tren olduðunu, tepede oturan görüyor, ama rayý kullanan makinistler olayýn farkýnda deðiller. Ayný rayý kullanan makinistler kendilerine ait raylara geçmezlerse kaza yaparlar. Tepede bu olayý gören þahýs, bu manzara karþýsýnda þöyle bir yorum yapabilir. Biraz sonra her iki taraftan gelen trenler kaza yapacak, dediði taktirde bu gaibe girmez. Yani bu falcýlýða girmez.
Medyum Mehmet Memiþ |
Cin Çarpmasý Nasýldýr? |

Cinlerin tasallutu kendi bünyeleriyle ilgilidir. Yaratýlýþ olarak dumansýz ateþ tabir ettiðimiz þuurlu bir enerji kütlesi olan cinler, kendi bünyelerinden bir çeþit ýþýn olan manyetik akýmlar ve enerjiler çýkarýrlar. Ýnsan, bir molekül yýðýný olmasýna raðmen o da birçok ýþýn üretir ve yayar. Hatta her insanýn vücudu belli bir frekansta enerji dalgalarý yayar, bu dalga boylarýyla insanlar arasýnda dostluklar kurulur, düþmanlýklar oluþabilir. Yalnýz, cinler de insanlar gibi farklý yapýlara, deðiþik ýrklara mensupturlar. Su, ateþ, hava, toprak karakterli çeþitli cin topluluklarý vardýr, bu karakterleri yaþadýklarý ortamdan ve yerlerden kaynaklanýr.
Ýnsan vücudu, kiþiden kiþiye deðiþen hassasiyette yaradýlmýþtýr. Týb ilminde tesbit edilen akupunktur noktalarýnda olduðu gibi, insanýn manyetik akým, ýþýn ve þua alan çeþitli vücut bölgeleri vardýr. Bazý insanlarda bu yerler doðuþtan kapalýdýr. Ne kadar manyetik akým ve enerji göndersen de almaz. Kimi insanlarda da bazý bölgeler hassas olabilir, gerek bir büyü sonucu, gerek tabiatta serbest dolaþan enerji akýmlarýndan, gerek manyetik bulutlardan, gerekse doðrudan bir cinnî tesir sonucu rahatsýzlýk meydana gelir. Ortaya çýkan bu açýklýk ve menfezden manyetik akým vücuda yerleþir. Evvelâ insanýn sinirlerine, beyin sistemine tesir eder. Bu sefer, vücudun ürettiði enerji ve elektrik akýmý düzensiz hâle gelir, en geliþmiþ röntgen makinelerinin çekemediði, tesbit edemediði manyetik yaralar ve aðrýlar ortaya çýkabilir. Manyetik akým, zamanla hücre düzenine tesir edebilir, biyolojik bazý rahatsýzlýklara da yol açtýðý gibi, kiþi artýk psikolojik bir hasta durumundadýr. Vücutta meydana gelen, beyindeki sinir tahribatý belki bazý týbbî ilâçlarla tedavi edilebilir. Ama, hangi sebepten olursa olsun insan vücuduna yerleþen manyetik akým, ýþýn veya þua o bölgeden alýnmalý, izale edilmelidir. Burada devreye, yaratýlýþtan metafizik âlemle irtibatlý, medyumluk özelliði olan insanlar ve büyük âlimler ile Hz. Peygamberden (s.a.v.) rivayet edilen dualar devreye girer. Yalnýz, sinirlere, beyne tesir eden þeyin manyetik bir akým veya maddî bir sebep olduðunu tesbit etmemiz gerekir.
Doðuþtan gelen bir kabiliyet olarak elinde, gözlerinde manyetik enerji yoðunluðu olan kiþiler, insanlarýn hangi bölgelerinin hassas olduðunu, menfezlerin nerede bulunduðunu, hangi yerden akým aldýðýný ânýnda tesbit edebilir. Cinler, tesir ettikleri kiþileri, böyle insanlardan uzaklaþtýrmaya çalýþýrlar. Çünki, kendi manyetik akýmlarýný ancak, dualar ile manyetik okumalar ve müdahaleler giderebilir. |
Cinlerden Dostlarýmýz Var mýdýr? |
Bilinmelidir ki cinlerin muminleri, insanlarýn müminleri gibi bizim kardeþlerimiz, dünya ve ahiret dostlarýmýzdýr.
Bizler gibi mükellef varlýklar olan cinler kendileri gibi görünmeyen olan, müþterek düþmanlarýmýz olan þeytanlar tarafýndan saptýrýlmaya çalýþýlmaktadýr. Görrünmez olmalarýndan dolayý onlarý birbiriyle karýþtýrmamak lazýmdýr. Þeytanlar cinlerden farklý olup þerlere odaklanmýþ varlýklardýr.
Varlýklarý peygamberimiz tarafýndan açýklanan cinler aleminin hayvanlarý, mükellef varlýklar olan cinlerle karýþtýrýlarak cinlerin yýlan ve köpek gibi suretlere girdikleri yanýlgýsýna düþülebilinmektedir. Allah'a muhatap olma yüceliðine erdirilmiþ, Kur'an insaný olmaya aday varlýklar olan sorumlu cinlerin hayvan suretlerine sokulup korku salýnmasý maalesef hadislere kadar sokulabilmiþtir.
Bir diðer yanýltýcý husus da bazý hadisler de hastalýk etkeni olarak gösterilen ve görünmez olma nitelikleri sebebiyle kendilerine görünmez varlýklar anlamýna cin denilen mikroplar türünde varlýklarýn, mükellef varlýklar olan cinleranlamýna algýlatabilmesidir. Bu bir hatadýr, bu hataya düþmemelidir.
Kaynak: Metafizik Dünya |
Ýnsanlara zarar verebilirler mi? |
Ýman etmeyen cinler insanlarla içiçe yaþadýklarýndan birçok kimsenin ne durumda olduklarýný bilirler ve cinler kendi aralarýnda birçok insan ile ilgili konuþmalar yaparlar. Ýnsanlarýn manevi olarak hassaslaþtýðý, sýkýntýlý olduðu dönemlerde, ekseriyetle kalplerine ve beyinlerine hükmederek bilhassa vesvese yolu ile sýkýntý verirler, yanlýþ yollara sevk etmek için yönlendirirler. Ýnsanlarý, imanlarýndan uzak tutabilmek için ellerinden ne geliyorsa yaparlar. Kimi insana vesvese ile, kimisine görünmek sureti ile kendilerini hissettirirler. Yýlan, akrep, kedi, köpek ve deve halinde görünürler. Cinler deðiþik þekil ve suretlere girebildiklerinden dolayý, herhangi bir insan sureti ile de gözükebilir. Ýnsanlara musallat döneminde ekseriyette geçmiþi hatýrlatýrlar. Cinlerin musallat olmasý ise bu þekilde baþlar. Peygamber Efendimiz bir hadis-i þerifinde þöyle buyurmuþtur: "Cinlerin ve insanlarýn nazarýndan Allaha sýðýnýrým." Yine bir hadis-i þerifinde "Þeytan yani þeytan cinler adem oðlunun damarlarýnda kanýnýn dolaþtýðý gibi dolaþýr" demektedir. Cinler ekseriyette rahatsýz ettiði insanlarýn gözlerine bir takým hayali görüntüler verirler.
Medyum Mehmet Memiþ |
Cinlerin, Ýnsani Yönlendirmeleri |
Bu tip aldatmalar genelde bir kiþinin uyutulmasý (transa geçirilmesi) sonunda o cinnin;
-Ben Mevlana`nýn ruhuyum!!!..
-Ben .......... babayým!!!..
Þeklinde kendisini tanýtarak orada bulunan kiþilerle baðlantýya geçmesi sonunda; veya kalemle yazý yazarken kalemin kendi kendine yazmaya baþlamasý ve böylece o cinnin kendisini;
-Ben filanca kiþiyim!!!..
Diye tanýtmaya baþlamasýyla;
Veya, gene cinnin filanca evliyadan olan kiþÝnin þekline bürünerek o kiþinin gözüne görünmesiyle gerçekleþmektedir...
Bunlardan baþka, tesadüf etmediðimiz þekillerde de olmasý mümkündür...
Bizim bugüne kadar tesbitini yaptýklarýmýz, bu sahada daha fazla yukarýda anlattýðýmýz üç þekildedir...
Meselâ gelen þahýs;
-"Ben Mevlâna`yým!." der...
Sonra da orada bulunanlara tabiri uygunsa okkalý bir selam verir... Ve sonra da aðýr bir lisanla konuþmaya baþlar...
Gerçekten, incelendiði zaman görülür ki, o uyutulan kiþinin kapasitesi dýþýnda bir konuþma þekli ve bilgiler ortaya çýkmaktadýr...
Ýþte bu durumda, cinlerin varlýðýný akla bile getirmeyen o kiþiler otomatik olarak, kendilerine hitâbedenin "MEVLÂNA", veya "........Baba" olduðuna inanýrlar...
Bilhassa günümüz insanlarýnýn dini konulardan, ruh, cin gibi varlýklar hakkýndaki bilgilerden uzak olmasý yanýsýra; üstelik buna bir de insanýn yapýsýndaki gizliye olan ilginin çekiciliði eklenirse, bu konuþan varlýða inanmanýn ne kadar kolay olduðu ortaya çýkar...
Düþünün ki, karþýnýzdaki bir kiþi uyutuluyor ve sonra da konuþmaya baþlýyor, karþýnýzdaki yakýndan tanýdýðýnýz kiþi ile uzak yakýn hiç ilgisi olmadýk þekilde!... Üstelik bir de sizin geçmiþte yaptýðýnýz birtakým iþlerden, veya o gün oraya gelmeden yaptýðýnýz ve sadece sizin bildiðiniz þeylerden bahsediyorsa!...
Ýþte böylece, yavaþ yavaþ o uyutulan kimsenin aðzýndan konuþmaya baþlayan ve filanca velinin ruhu olduðunu bildiren cinin etrafýna birçok insan toplanmaya baþlar...
Bu durum sonunda, o kiþinin çevresine toplananlarýn yapýlarý incelendiði zaman, hemen hepsinde ortak bir özellik görülür;
Pek çoðu son derece iyi niyetli, samimi dine saygýlý, dinin bir çok þartlarýný yerine getirememekten üzüntülü, bir kurtuluþ yolu arayan; ancak bütün bunlara karþýlýk, dini bilgileri son derece zayýf kiþilerdir bunlar...
Ýþte böylece ben filanca babayým, veya "MEVLÂNA"nýn ruhuyum diye kendini onlara tanýtan cin, bunlarýn ortak yönlerini istismar etmiþ; sonunda büyük bir kalabalýðý çevresine toplamýþ olur...
Bu arada yavaþ yavaþ çevresine toplananlarýn rüyalarýna girer; onlarýn bazý gizli hallerini onlarý üzmeyecek þekilde açýklar; ve böylece onlarýn bu ortak yönlerini istismar ederek onlarý iyice kendisine baðlar...
Daha sonra, zamanýn þartlarý dolayýsýyla bir müceddid gelemiyeceðini, bu sebeple insanlarýn artýk sadece bu kanallarla uyarýlacaðýný onlara anlatýp; onlarý bazý þeyler yapmaya sevkeder...
Namaz kýlmalarýný; sadaka vermelerini; Ramazanda oruç tutmalarýný; iyilik yapmalarýný; kötülüklerden kaçýnmalarýný; baþkalarýný kendilerinden fazla düþünmelerini telkin ederek, insanlýk duygularýný harekete geçirerek kendisine baðlar... Bu birinci aþamadýr!...
Ýkinci aþamada ise, esas þeytanlýðýný ortaya koymaða baþlar...iþte bu aþamada, ancak dini çok iyi bilen kimselerin tesbit edebileceði bir takým inanç bozukluklarýný onlara empoze etmeye baþlar... Ki esas oyun da iþte burada baþlar...
Bazýlarýný "Vahdeti Vücûd" görüþüne sokar!... Ancak bu isim altýnda anlatýlan gerçekte "vahdeti vücûd" anlayýþý olmayýp, "PANTEÝST" görüþtür; "Vahdeti Vücûd" asla deðildir!... kii böylelikle onlarý, kendilerinin "ALLAH" olduðuna inandýrmaya çalýþýr...
Ya da reenkarnasyon, yani yeniden bir bedene girerek dünyaya gelineceðini ileri sürerek; Mevlâna`nýn bazý tasavvufî sözlerini örnek getirmeye çalýþýr...
Böylece onlarý yanlýþ itikadlara saptýrmaya baþlar...
Nitekim onlarýn bu durumlarýný yakýndan takip eden dinî bilgilere sahip olan bir kiþi onlarýn Ýslâm`a uymayan yanlarýný teker teker tesbit edebilir...
Kalemle aldatma ise, yukarýda anlattýðýmýzdan daha basit bir yoldur...
Bu yolda kiþ kendisiyle temasta olaný kesinlikle görmez...
Kalemi yazý yazar gibi kaðýt üzerinde tutarken, kalem kendiliðinden yazmaya baþlar...
Önce kendine bir isim takarak meselâ:
Ben Mevlâna Celâleddin-i Rumi`yim!.. Ey bahtiyar kiþi, ey "ALLAH" yolunun yolcusu, seni selâmlarým!..
Diye yazdýrýr... Yazan hayretler içinde kalmýþtýr. Ve devam eder...
Artýk kalem kendiliðinden yazmaya alýþmýþtýr!..
Onu yüksek bir kiþi, zamanýn en ileri gelen velilerinden biri olduðunu söyler ve ona evliya olduðuna dair birçok inandýrýcý deliller vermeye çalýþýr...
Aklýndan geçen sorularýn cevaplarýný kaðýt üzerinde yazmaya devam eder....
Bu çeþit kiþi önceleri kalemin ne yazacaðýný bilmese de, ileride dikkat etmeye baþladýðý zaman, yazmadan önce o harfin veya kelimenin hatta daha sonralarý da bir kaç kelimelik cümlelerin yazmadan önce kafasýna geldiðini tesbit eder...
Bundan sonra, filanca lakaplý cin ona þiirler, kitaplar yazdýrýr; çeþitli kiþlerin geçmiþteki yaptýklarýný anlatmaya baþlar... Bu arada, onun itmadýný kazanmak gayesiyle bazý geleceðe ait kehânetlerde bulunur...
Bu konuda bir örnek verelim:
Bundan 1-2 yýl önce Ankara`da bir grubun yaptýðý toplantýlara kendini;
-Beþir-il Kirami isimli melek!!!..
Diye tanýtarak gelen cin, geleceðe ait bazý kehanetlerde bulunmuþ ve özetle;
-Yaklaþýk 1974-75 yýllarý civarýnda üçüncü dünya savaþýnýn çýkacaðýný; bu arada israil`in Araplarý büyük bir yenilgiye uðratarak Türkiye sýnýrlarýna kadar geniþleyeceðini; Türkiye`nin üçüncü dünya savaþýnda pek az bir kayýpla kurtulacaðýný, 1980 yýlý civarýnda da MEHDÝ`nin Türkiye`den çýkacaðýný söylemiþtir; Ki bu iddiaya göre de, "MEHDÝ" diye beklenen kiþi meleðin(!) aðzýndan konuþtuðu, yaþý 50`yi bulmuþ ve hiç bir özelliði olmayan kiþi olacaktýr...
Demiþtik ki, CÝNler bir de velilerin þekillerine bürünerek, bir kiþiye görünüp onu bu görüntüleriyle aldatýp kendilerine baðlarlar...
Gene bu çeþit aldattýklarý kiþiler de, genellikle dinî bilgilerden yaklaþýk olarak tamamen denecek kadar uzaktýr.
Böyle bir görüntüyle birdenbire karþýlaþan kimse, önce adeta bir þok geçirir... Sarýklý, cüppeli, yani eski kýyafetli olarak karþýsýnda gördüðü bu kiþiye inanmamak onun elinde deðildir artýk... Ve inanýr!..
Artýk ne söylerse onu yapmaya baþlar... Ondan duyduðu birçok þeylerle çevresine bir hayli insan toplar... Ancak onun bu gördüðünü çevredekiler göremezler... O ne anlatýrsa ona inanmak zorundadýrlar... Fakat bir süre sonra, o çevresinde toplandýklarý kiþinin gördüðü þahsý, bazýlarý rüyalarýnda görmeye baþlarlar...
Hattâ o kiþi bazan çevresindekilerden kendisine tamamýyla baðlanmýþ olanlara bu zâtý (!) gösterebilir de!.. Böylece artýk kendisine son derece baðlý bir topluluk meydana getirmiþ olurlar...
Bu arada o kiþi, kendisine deðiþik kýyafetlerle görünen ayný cinni deðiþik kiþiler sanarak, kendisinin, baþka evliyalarla bile görüþecek seviyeye geldiðini zannetmeye baþlar... Bazen de o cin yanýna arkadaþlarýný alýp onlarý çeþitli din büyükleri görünümünde göstererek o zavallý insanlarý iyice kandýrýp kendine baðlar..
Nitekim bazý kuvvetli cinne kapýlmýþ kiþilerin çevresindekilere, ayný anda bir kaç eski evliyanýn kýyafetine girmiþ cinni gösterebildiði; sanki o kadar büyük bir kiþiymiþ de, eskiden yaþamýþ evliyalar onu ziyarete gelmiþ havasýný verebildikleri tesbit edilebilir...
Hatta bu konuda öyle durumlar meydana gelmektedir ki, bu kiþi kendisinin cinler tarafýndan aldatýldýðýný bilmediði; ve kendisini cinnin yaptýðý fikir aþýlamalarý sonunda çok büyük bir insan olarak gördüðü için, o anda çevresindekilere ne kadar büyük evliya olduðunu göstermek gayesiyle bir kaç evliyanýn huzuruna (!) girmesi için müsaade eder!!!.. Nitekim o anda bulunulan yerin kapýsý açýlýr ve içeriye eski kýyafetler içinde 2 veya 3 hattâ 4 büyük ve meþhur evliya sûretinde cinler içeri girer...
Böyle bir olayýn meydana geliþinde zaten büyük bir heyecana kapýlmýþ olan orada bulunan kiþiler artýk asla farkedemezler bu gelenlerin cin mi, yoksa hakikaten eskiden yaþamýþ bir veli mi olduklarýný!... Bu olay þoke etmiþtir onlarý!...
Artýk bu olayý kendilerine gösteren kiþiye, âdeta bir tanrýymýþçasýna baðlanýrlar...
Ancak, bunlardan hangi biriyle görüþülürse görüþülsün, hepsinin ortak özellikleri, daha önce de anlattýðýmýz gibi, "cinleri inkâr etmek" olacaktýr..
"Ruh, Ýnsan, Cin" - Ahmed Hulûsi |
Cinleri Tanýtan Dört Özellik |
"CÝNLER"in çok önemli birkaç özelliði vardýr ki, bu hususlar konuyu dikkatle tetkik edenlerin asla gözünden kaçmaz.
1. CÝNLER`de mantýksal bütünlük yoktur.
2. CÝNLER`de büyüklük duygusu aþýrý geliþmiþtir.
3. CÝNLER`de kendini kontrol mekanizmasý çok zayýftýr.
4. CÝNLER`de sürekli tekrarlar mevcuttur.
Hangi isim altýnda, dünyanýn neresinde olursa olsun verdikleri tebliðlerde daima yukarýda saydýðýmýz bu dört esasý derhal müþâhede edebiliriz.
Þimdi bu dört hususu açýklamaya çalýþalým:
1-CÝNLERDE mantýksal bütünlük yoktur
Eðer CÝNLERDEN ya da kendi tanýtýmlarýna göre UZAYLILARDAN alýnan tebliðler dikkatle tetkik edilecek olunursa, verilen konularda baþtan sona mantýksal bir bütünlülük asla görülemez. Sürekli çeliþkili beyânlar verilir. Bir yerde verilen beyân, bir baþka yerde, ötekine ters düþer. Bunu kamufle etmek için de hemen bir yafta, bir kýlýf sererler; "biz sizi düþündürmek, imtihan etmek, dikkatinizi ölçmek için bu çeliþkileri koyuyoruz.
Oysa, sürekli çeliþki içindedirler. Bunun sebebi de "zekâ"ca güçlü olmalarýna karþýlýk "akýl" yönünden bir hayli ölçülü yapýya sahip olmalarýdýr. Pratik "zekâ" ile o an için o konuya bir çözüm getirebilirler, ancak "akýl" son derece sýnýrlý olduðu için, o anda bulduklarý çözüm mutlaka bir süre evvel verdikleri tebliðlere; ya da, bir süre sonra verecekleri tebliðlere, son derece ters düþerek, büyük bir çeliþki oluþturacaktýr.
2-CÝNLERDE büyüklük duygusu aþýrý geliþmiþtir.
Burada bahsi geçen büyüklük, sadece duygusal büyüklük, gurur kibir anlamýnda olmayýp; birimsel ve boyutsal anlamdadýr ayný zamanda.
Bir yandan kendilerini yeryüzünün yöneticileri olarak gösterip insanlarý buna inandýrmaya çalýþýrlarken; diðer yandan da birimsel ve boyutsal büyüklüklerle düþünceleri allak - bullak edip, çaresiz hâle getirme çabalarý içindedirler.
CÝNLER, kendilerinin insanlardan ne kadar üstün, büyük ve yüce olduklarýna inandýrmak için de insanlarla aralarýna mertebe koyarlar.
CÝNLERÝN, kendilerini UZAYLILAR diye tanýtarak verdikleri tebliðlere inanan insanlarýn çok çok büyük bir kýsmýnýn, temelde Ýslâm düþünce sistemi, Tasavvuf düþünce sistemi üzerine alt yapýlarý mevcut deðildir. Bahsedilen konular üzerinde, Kur`ân`ýn görüþü nedir, o konuda Allah Rasûlü ne demiþtir, hiç haberleri yoktur. Normal þartlarda konuþula gelenin çok deðiþiði olarak, bu bilgilere rastlanýnca, hâliyle inanmaktadýrlar... Üstelik...
CÝNLER, bu kiþilerin çoðunda halusinasyon türü, uzaylý - uzay gemili rüyalar veya uyanýklýk halinde görülen imajlar da göstermektedirler ki, artýk onlar için inanmaktan baþkaca bir yol kalmamaktadýr.
CÝNLERÝN insanlarý kandýrmada önemli bir taktiði de, ayrýca þu olmaktadýr:
Her medyum topluluðu, hangi inançlarla bezenmiþ ise, onlara kendi inançlarý doðrultusunda teblið verilmekte, sanki onlardanmýþ gibi kendilerini kabûl ettirmektedirler.
Meselâ dini ciddiye almayanlara, ayný þekilde; dinle ilgilenene ayný þekilde; tasavvufa meyli olana bir tasavvuf önderinin ismini kullanarak gibi.
3-CÝNLERDE kendilerini kontrol mekanizmasý çok zayýftýr.
Bu sebepten ayarlarý çok kolaylýkla kayar ve konuþmalarýnda haddi aþarlar. Buna þayet tâbiri caiz ise "reostalarý bozuktur" da denilebilir.
Bazen Yaradaný yaradan, yüce güçler olurlar; bazen, ALLAH`ý bedenleyip insanlarýn arasýna yollarlar; bazen evrenlerden büyük, yüce varlýklar olurlar; bazen de Rabbin itaatkâr kullarý olarak, insanlarý dinden ve Allah Rasûlünden uzaklaþtýrýp kurtarmak{!} için ellerinden geleni esirgemezler.
4-CÝNLER`DE sürekli tekrarlar mevcuttur.
Ýnsanlara sürekli tebliðler vererek, onlara kendilerinin üstünlüðünü kabûl ettirmeye çalýþan CÝNLER`de mevcut bulunan bir özellik de belirli kelimeleri sürekli tekrar eden cümleler kurmalarýdýr.
Böylece:
1-Ýletiþim kurulan medyumun, bu tekrarlarla sanki tesbih çeker gibi beyninde bir açýklýk oluþturularak, kendilerine daha fazla baðlanýlmasýný temin ederler.
2-Zaman zaman düþülen fikir týkanýklýklarýnda, cümle tekrarlarý ile zaman kazanýrlar.
Kaynak: Ruh, Ýnsan, Cin" - Ahmed Hulûsi |
Cinlerin Görünmesi |
Suyun buharlaþmasý, katý maddelerin gaz, sývý ve buhar haline dönüþmesi, atomun parçalanýp enerji dalgalarý ve kuantlar haline gelmesi, yýldýzlarýn karadelikler halinde ortaya çýkmalarý gibi, hayatýmýzda ve kâinatta görülen âlemden görülmeyene doðru bir faaliyet, bir akýþ ve bir hamle mevcuttur. Bu Ýlâhî icraatý tersine düþündüðümüzde ise, görülmeyenden görülene ve bilinmezden de madde olarak müþahede edilir hale gelmeye doðru bir akýþýn varlýðýný gözlemek mümkündür. Gazlar sývý olur; kristalleþir cisim olur; buharlaþan su zerrecikleri, "Bizi yok zannetmeyin, görülmüyoruz ama, kaybolmadýk" der gibi, damlalar haline gelip baþýmýzý ýslatýr; gök tarlasýndaki pamuk yýðýnlarý, yer aynasýna kar örtüsü olarak yansýr... Hattâ, buhar halinden çýkan su, daha da kesafet kazanayým ve þekillenip görüneyim diye buz olur, demirden de olsa kabýný parçalar. Beynimizde plânladýðýmýz nice görünmezler, dýþ âleme intikal edip görünür ve maddî vücut kazanýrlar. Ýþte, görünmeyen varlýklar olan melek, cin ve ruhanîler de, her ne kadar kendilerine has yapýlarýyla bu âlemde görülmeseler bile, bu âleme has vasýtalarý kullanýp, kýlýf ve elbise giyerek görünebilirler. Meleklerin ve cinlerin bu þekilde görünmelerine "temessül" diyoruz. Kur'ân, temessülü anlatýrken (Meryem, 19/17),
"(Melek, Meryem Validemiz'e) "tastamam bir insan þeklinde temessül etti" der.
Efendimiz (sav)'e vahiy getiren melek, bazen kendine has keyfiyetle, bazen bir muharip þeklinde, bazen de daha baþka suretlerde geliyordu. Benî Kureyza üzerine yürüneceði zaman Cebrail (as), tozu topraðý üstünde bir muharip suretinde gelmiþ ve -Ya Rasûlullah, siz zýrhlarýnýzý çýkardýnýz, fakat biz melekler taifesi çýkarmadýk, demiþti. Yine ayný melek, bazý zaman oluyordu ki, Dýhye (ra) suretinde geliyor, bazý zaman da, dinî tâlim maksadýyla üzerinde hiç de yolculuk emaresi taþýmayan bir misafir kýyafetinde geliyor ve "Ýman, Ýhsan, Ýslâm nedir?" þeklinde suâller sorup, verilen cevaplarý "Doðru" diye tasdikleyip gidiyordu...
Cinler ve þeytanlar da, melek gibi temessül edebilir. Hüseyin Cisrî'ye göre, Allah'ýn (cc) kendilerine verdiði yaratýlýþ biçimi sayesinde havadan, esirden veya benzeri bir maddeden istedikleri kadar alýp yoðunlaþtýrarak istedikleri þekle sokar ve o þekli âdete bir elbise yapýp, o elbise içinde insanlara görünürler. Ýmam Þiblî, Ebu Ya'lâ'nýn beyanýna dayanarak, cinlerin ve þeytanlarýn kendi kendilerine þekil deðiþtiremeyeceklerini, buna güç ve takatlarýnýn olmadýðýný, fakat Allah'ýn (cc) kendilerine öðrettiði kelime ve isimlerden âdeta þifre vazifesi yapan birini söylediklerinde, Allah'ýn (cc) onlarý bir þekilden diðer þekle, bir halden baþka bir hale soktuðunu belirtir. Bu, kendi âleminden baþka bir âleme, o âleme ait bir vasýta ile geçebilmek için sanki sýnýrda söylenmesi gereken bir kelime, gösterilmesi þart bir vize ya da askerin geçit için sorduðu parola gibidir. Cinler ve þeytanlar, kendi kabiliyet ve irâdeleriyle bu tebdil-i kýyafeti (transformasyon) yapamazlar; yapmaya kalkýþtýklarýnda, bünyeleri parça parça olur ve hayatiyetlerini kaybederler.
Cinlerden olan þeytan da, insan kýlýðýna girebilir. Nitekim, onun Bedir Savaþý öncesi Necid'li bir yaþlý sûretinde Kureyþ'e gelerek, kurduklarý tuzak için onlara tahrik edici fikirler verip, çareler tavsiye ettiði rivayet edilir. Ayný þekilde bir baþka defa, ganimetlere nöbetçilik yapan bir sahâbinin þeytaný ganimete zarar vermek isterken yakaladýðý ve onun yalvarýp yakarmasý karþýsýnda da salýverdiði nakledilir. Hâdise üçüncü defa tekerrür edince þeytan, kendisini Allah'ýn Rasulü'ne götürmeye karar veren sahabiye, -Býrak da, sana bizden korunup, emniyette olacaðýnýz þeyi söyleyeyim, der, Sahabi,
-O nedir?, diye sorunca da,
-Ayetü'l-Kürsî, cevabýný verir.
Hâdise kendilerine intikal edince Efendimiz (sav),
-Habis yalancýdýr ama doðru söylemiþ,buyururlar.
Cinler, insan kýlýðýnda görünebilecekleri gibi, hayvan þeklinde de görünebilirler. Yýlan, akrep, sýðýr, merkep ve kuþ kýlýðýna girdikleri de anlatýlmaktadýr. Nitekim, Nahle Vadisi'nde Efendimiz (sav), onlardan biat kabul ederken, akrep ve kelb gibi herhangi bir hayvan kýlýðýnda görünmemeleri veya kendi suretlerinde, ya da daha baþka munis bir surette tezahür etmeleri teklifinde bulunmuþ, ümmetine de,
-Siz evinizde böyle bir haþere gördüðünüzde, ona önce üç defa "Allah rýzasý için git" deyin; belki o cin arkadaþlarýnýzdan olabilir. Eðer gitmezse, o zaman cin deðildir; zarar verecekse, öldürebilirsiniz, buyurmuþlardý.
Bu, bir bakýma iki ayrý taifenin, iki ayrý cinsin veya iki ayrý sýnýfýn mukavelesi gibiydi ki, onun bu teklifine karþý cinler de,
"Ümmet'in her þeye besmele çeker, her þeyi kapatýr ve muhafaza ederse, biz onlarýn yiyecek ve içeceklerinden ne yer, ne de içeriz" þeklinde söz vermiþlerdi. Tabiî ki, cinlerin bizim yediklerimizden nasýl istifade ettiklerini bilemiyoruz. Belki havasýndan, belki kokusundan, belki de müteaffin keyfiyetinden istifade etmektedirler.
Nitekim bir hadîs-i þerifte,
"Tezek ve kemiklerle taharetlenmeyiniz; çünkü onlar cin kardeþlerinizin yiyecekleridir", buyurulur.
Kaynak: Ýnancýn Gölgesinde, Fethullah Gülen, "Meleklerin ve Cinlerin Temessülü, Þekil ve Mahiyet Kazanýp Görünmeleri" adlý bölümden ilgili yerler alýnmýþtýr. |
Cinlerle temas kurulabilinir mi? |

Bu konuda Fethullah Gülen Hoca þunlarý söylemektedir: "Bazý insanlarýn ruhlarý cinlerle temas etmeye, yani iliþki kurmaya müsaittir. Bu tip insanlar çabuk trans haline geçip, bizim buudarýmýzýn dýþýna çabucak çýkabilirler. Bu sebeple böyle ruh yapýsýna sahip olan kimseler, cinlerinm alemine geçip, onlarýn buudlarýna girebilir ve onlarýn dilleri ve haberleþme usulleri ile haberleþebilirler. Bu bir fýtrat ve yapý meselesidir. Ancak, bundan bir insani üstünlük anlamý çýkarýlmamalýdýr.
Evet, görülmeyen bu kuvvetlerin tabi olduklarý belli prensipler vardýr. Dolayýsýyla insan her arzu ettiði yerde bunlara iþ yaptýramaz. Zira onlar, Allah'ýn tayin ettiði buudun dýþýnda iþ yapamazlar. Kiþi, mazhar olduðu bir kýsým esma ve kelimeleri sýrlý kilitleri açar gibi kullanýp, cinlerle temasa geçebilir ama, cinler kendilerine verilmeyen imkanlarý kullanamazlar. Bu itibarla her insan, cinlerden istifade edemez, eden d, onlarý her arzusunda kullanamaz. bununla birlikte, bazý kelimeleri cinlere ait birer kod, birer telefon numarasý gibi çevirip, belirli þekillerde ve belirli sayýda tekrarlayarak, onlarla irtibat kuran insanlar da az deðildir.
Bir takým yollarý ve usulleri olmakla beraber cinlerle irtibat kurma, mürþit ve rehber ister, o iþin ehli olmayý gerektirir. Usul, prensip ve rehber olmazsa, hata ve yanlýþlýklar yapýp paçayý kaptýrma ihtimali de vardýr. Bu tür þeylerle meþgul olanlarýn gözleri mana alemine açýk deðil ve kendileri ayaklarýný basacaklarý yeri bilemiyorlarsa, o zaman habis ruhlarýn saldýrýsýna uðrarlar; onlarýn hakimiyeti altýna girerler ve onlarýn oyuncaklarý olurlar. Netice de cinler, böyle kimseleri bazen gurur ve kibre sevk eder, okþayýp þýmartýr; yeri ve zamaný gelince de korkutup tehdit ederek tesirleri altýna alýrlar ve kendi hesaplarýna konuþturup, iþ yaptýrýrlar. Nitekim 20,asýrda Hindistan'da Gulam Ahmed Kadýyani, böylesi habis ruhlarýn kurbaný olmuþtur. Hint Yogizm'ine karþý Fakirizm yolunda Ýslam adýna mücadele etmek istemiþ, fakat habis ruhlarýn sldýrýsýna uðrayýp, oyuncaklarý haline gelmiþ.... Habis ruhlar, önce kendisine müceddid olduðunu kabul ettirmiþler; sonra da mehdiliðine, ardýndan da Ýsa-Mesih olduðuna inandýrmýþlardýr...."
Kaynak: A.Þahin, Ýnancýn Gölgesinde |
Cinler ve Iþýnlama |

Günümüzde laboratuvar düzeyinde çalýþmalarý yapýlmakta olan, eþyanýn ýþýnlamasýna sahip bilgiyi onlar bundan üçbin yýl önce elde etmiþlerdi. Geçen bu kadar süre içinde teknolojilerinde ilerleme kaydetmedikleri düþünülemez elbette.
Çaðýmýzda görüldüðü söylenen ufolar, uçan daireler, merihliler'in onlar olmadýðý ne malum. Yeryüzü medeniyetine katkýda bulunduklarýný veya bulunacaklarýný, Hz.Süleyman örneði önümüzde iken söylememek mümkün mü?
Iþýnsal vücut yapýlarýndan kaynaklanan hýzlarý, engelleri aþma özellikleri yönündeki üstünlüklerinin yanýsýra, mantýk ve muhakeme yönünden insanlardan hayli geridirler. Ancak insanlarýn anarþi çýkarma, kan dökme gibi bazý olumsuz özellikleri daha belirgindir. |
Cinlere de Peygamber Gönderildi |
Cinlerin de, kendi baþlarýna bir alem olduklarýna göre düþünülecek olursa, onlara da kendi içlerinden birer peygamberin gönderilmiþ olmasý gayet mantýklý olsa gerek. Daha önceki bölümlerde "cinlerin de birer sorumlu varlýk olduðunu" bildirmiþ ve "Ey cin ve insan topluluðu! Ýçinizden size ayetlerimizi anlatan ve bugününüzle karþýlaþacaðýnýza dair sizi uyaran elçiler gelmedi mi? (denilince) "kendi aleyhimize de olsa þahitlik ederiz" dediler. Dünya hayatý kendilerini aldattý ve kendilerinin kafir olduklarýna þahitlik ettiler" (En'am/130) ayetinin bu hususu açýklayýcý bir delil olduðunu ifade etmiþtik. Dikkat edilecek olursa, ayný ayet, yine onlara (ister kendi içlerinden, isterse insanlara gönderilen peygamberlerin onlara da peygamberlik etmesi þekliyle) peygamberlerin gönderildiði hususunu da gayet açýk ve net olarak ifade etmektedir.
Cenab-ý Hakk bu ayetiyle cinlerin sorumluluklarýný açýklamakla beraber, sanki onlara þöyle demektedir: "Ey ins ve cin topluluðu, sizdeki bu derbederlik, baþýbozukluk, ailevî ve içtimaî hayatýnýzdaki ahenksizlik, kalbî ve ruhî hayatýnýzdaki karýþýklýk ve behimî arzularýnýza takýlýp kalmanýzýn sebebi nedir? Yoksa size, nezd-i Uluhiyet'imden Rasullerle açýklanan ayetlerim gelmedi mi? Niçin onlara ittiba edip yaratýlýþ gayenize uygun hareket etmediniz; etmediniz de böyle esfel-i sâfilinde kaldýnýz? Halbuki size gelen o ayetler, böyle bir encamdan sizleri sakýndýrmýþlardý."
Cinler, bu hakikatý tamamen kabullenmiþliðin ifadesi olarak, "her ne kadar aleyhimizde þahitlik olsa bile, böyle bir günde hakký itiraf etmekten baþka çaremiz yoktur. Evet, Hz. Musa, Senin emirlerini getirip bize tebliðde bulundu, Hz. Mesih o engin esrarýný ruhlarýmýza üfledi.. ve en son ferdiyetin mazharý Hz. Muhammed (sav) geldi ve bize hak ve hakikatýn ifadesi olan Ýslam'ý teblið etti. Ne var ki, biz bunlara kulak asmadýk, kendi heva ve hevesimize uyduk. Neticede de bu hallere ma'ruz kaldýk" diyeceklerdir.
Evet, cinlerin de ifadelerinden anlaþýldýðý gibi, ne yazýk ki pek çok ins ve cinni, þu kýsacýk dünya hayatý aldatmýþtýr. Onlar, dünyayý ebedi zannedip onun aldatýcýlýðýna kanmýþ ve neticede de bütün bütün kaybetmiþlerdir. Mutlak Cemal'in tecellilerinin tamaþasýyla alacaklarý ruhani hazzý unutarak fâni ve geçici zevklerle oyalanmýþ, sonra da Cenab-ý Hakk'ýn: "Kendi aleyhlerinde þehadette bulundular. Kafir olduklarýný itiraf ettiler" ayetinin muhatabý olmuþlardýr.
Oysa her þey açýk ve seçikti. Kâinat, hemen her yanýyla, insaný irfan ufkuna ulaþtýracak ayetlerle doluydu. Mele-i âladan, bizim irfan ufkumuza kadar uzanan varlýk kitabýna ait sayfa ve o sayfalardaki o nakýþ nakýþ iþlenmiþ satýrlar hep "Allah" diyor ve yine binlerce delil ve bürhan adetâ, tarrakalarla O'nun mevcudiyetini ilan ediyordu. Fen ilimleri, laboratuvarlarýyla; astronomi, teleskoplarýyla hemen her ilim kâinatta keþfettikleri o baþ döndürücü, gözkamaþtýrýcý nuraniyetin diliyle "La ilahe illallah" hakikatýný haykýrýyordu. Ne varki, bütün bu olup-biten þeylere raðmen onlarýn itirafý þuydu: "Ama biz, gözümüzü tamamen kapayýp, ayaðýmýza kadar gelen bu nimetleri teptik ve týpký körler gibi yaþadýk; yaþadýk ve binbir dille söylenen bu hakikatlere kulak asmadýk.. þimdi de kendi aleyhimizde þahitlik ediyoruz. Hatta bundan dolayý kendimizi, mevsimi geçmiþ olsa da sorguluyoruz. Birazcýk olsun kendi irademizle bu kudsî çaðrýya icabet edebilseydik Allah'ýn içimizde hidayet meþ'alesini yakmasý söz konusu olabilirdi. Ne varki biz, zifiri karanlýklarda kalmak için direnip durduk ve nur hüzmelerinin düþünce dünyamýza sýzmasýna fýrsat vermedik; hatta ruhumuza ait bütün menfezleri kapattýk ve karanlýkta kalmaya razý olduk..."
Bu ayet, ahirette cin ve ins taifesine karþý yapýlacak olan tevbih ve kýnamayý, en çarpýcý þekliyle, hem de daha dünyada iken bizlere haber vermekle, düþmemiz muhtemel olan vahim bir durumdan bizleri sakýndýrmaktadýr.
Bu ayetten istinbat edilen bir diðer mana ise, ins ve cinne ayrý ayrý peygamberlerin gönderildiði hakikatýdýr. Dinler tarihinin de þehadetiyle biz, zaten insanlara peygamberlerin geldiðini biliyor ve kabul ediyoruz. En ücra yerlerde kimi vahþi kavimlerine bile, salt akýlla ulaþmalarý mümkün olmayan tevhid ufkuna ulaþabilmeleri için sürekli peygamber gönderilmiþtir ki, bu hakikati gösteren yüzlerce delil mevcuttur. Þayet, çoðu destan ve efsanelerin arkasý, ilmî araþtýrmalarla kurcalanýverse, hemen hepsinin arkasýnda peygamberlik hakikatlerinin mevcelendiði görülecektir. Medeniyet görmemiþ en vahþî zannedilen insanlarýn arasýnda dolaþýldýðýnda dahi "her millet içinde mutlaka bir uyarýcý geçmiþtir" (Fatýr/24) ayeti gözlerimizi kamaþtýrýrcasýna tüllenecektir.
Evet, zamanýn hemen her diliminde, küre-i arzýn her yerinde þuur sahiplerini, kötü ve eðri yolun encamýndan sakýndýrýp, onlarýn nazarlarýný ulvî alemlere çeviren peygamberin zuhur etmediði tek bir zaman dilimi ve tek bir ümmet yoktur. Cenab-ý Hakk, her yere ve her topluluða, o topluluðun genel keyfiyetine göre mutlaka bir uyarýcý göndermiþtir. Bu uyarýcýlarý, gönderildikleri ümmetlere -bunlar insan, cin veya diðer ruhani varlýklar olabilir- rehberlik etmiþ, onlarýn nazarlarýný bulunduklarý süflî alemden, ulvî ve nuranî alemlere çevirerek onlarý aydýnlatmýþlardýr. Bu, aksine ihtimal verilmeyecek derecede kat'i bir hakikattir.
Ancak, eskiden beri Ýslam alimlerince farklý mutalaa edilen bir mevzu vardýr ki, o da; cinlerin de kendi içlerinden, kendilerine hitap eden peygamberlerin gelip-gelmediði hususudur. Acaba insanlar, Hz. Adem'le (as) baþlayýp Efendimiz'le (sav) sona eren bir peygamberler silsilesi ile aydýnlanýp, onlarýn ruhanî iklimlerinde hayatlarýný sürdürürken, cinler de ayný peygamberlerin nuruyla mý aydýnlanýyor, yoksa onlara da kendi içlerinden birer peygamber mi gönderiliyordu?.
Bu hususla alakalý olarak geçmiþten günümüze alimlerin deðerlendirmeleri biraz farklý olmuþtur. Baþta Ýbn Abbas, Mücahid, Kelbî, Ýbn Münzir, Ebu Ubeyd gibi ilk müfessirler ki bu ayný zamanda cumhurun da görüþüdür, "insanlara gönderilen peygamberler, ayný zamanda cin taifesinin de peygamberidir. Onlar insanlarýn arasýnda iken zaman zaman gidip cinleri de irþad etmiþlerdir" demiþlerdir. Yani Hz. Adem (as), Hz. Nuh, Hz. Ýbrahim.. insanlarýn peygamberi olduklarý gibi cin taifesinin de peygamberleriydi; insanlýða getirmiþ olduklarý ayný hakikatleri onlara da anlatýyorlardý.
Ancak Dahhak, Ýbn Abbas'tan baþka bir rivayet daha nakleder ki, bu görüþe göre, Cenab-ý Hakk cinlere ayrý, insanlara ayrý peygamberler göndermiþtir. Ýbn Abbas'la beraber bu görüþü paylaþanlar, "Ey cin ve insanlar topluluðu! Size içinizden peygamberler gelmedi mi?" (En'am/130) ayetini delil olarak gösterirler. (Kurtubi, el-Camiu Liahkami'l-Kur'an, 7/85,86) Yani; "madem ki, burada cinler ve insanlar ayrý ayrý Cenab-ý Hakk'a muhatap oluyor ve her iki gruba da, kendi içlerinden peygamberlerin gelip gelmediði soruluyor; öyle ise, her iki taifeye de kendi içlerinden peygamber gelmiþ olmasý gerekir; aksi takdirde böyle bir suale muhatap kalmalarý makul sayýlmayabilir" demiþlerdir.
Ve yine, "Allah O'dur ki, yedi göðü ve yerden de o kadarýný yarattý" (Talak/12) ayetinin tefsirinde Ýbn Abbas'tan bir rivayete göre Efendimiz (sav), "Baþka alemlerde sizin Adem'iniz gibi Adem, Nuh'unuz gibi Nuh, Musa'nýz gibi Musa, Ýsa'nýz gibi Ýsa vardýr" (Münâvi, Feyzü'l-Kadir, 3/365) buyurmuþlardýr.
Efendimiz'in bu tefsiri de göstermektedir ki, her aleme, o aleme mahsus peygamberler gönderilmiþtir. Cinlerin de, kendi baþlarýna bir alem olduklarýna göre düþünülecek olursa, onlara da kendi içlerinden birer peygamberin gönderilmiþ olmasý gayet mantýklý olsa gerek.
Ýbn Abbas, bir baþka rivayette de þunlarý söyler: "Cinler, Allah'ýn dumansýz ateþten yarattýðý kullarýdýr. Henüz dünyada insanýn isminden dahi eser yokken, Cenab-ý Hakk cinleri yaratmýþ ve dünyanýn imarýný onlara yaptýrmýþtýr. Fakat onlar daha sonralarý yeryüzünde fesat çýkarýp ilk babalarý olan Can'la gönderilen Ýlahi ahkamý unutup þirazeden çýkýnca, Allah da (cc), tekrar Yusuf isminde bir peygamber gönderdi; ama onu da þehid ettiler. Bunun üzerine cinler, göklerin sakinleri tarafýndan yeryüzünden uzaklaþtýrýlýp denizlere sürüldüler"... (Ýbn-i Kesir, el-Bidaye, 1/49,50)
"Her millet içinde mutlaka bir uyarýcý gelmiþtir" (Fâtýr/24), "Biz, Rasul göndermedikçe (hiçbir kavme) azab edecek deðiliz" (Ýsrâ/15) ayetleri onlara da, 'birini doðru yola sokmak için uðraþan' manasýnda bir "uyarýcý" ve 'hakký, hakikati teblið eden' manasýnda da bir "Rasul" gönderildiðini haber vermektedir.
Baþtan buraya kadar naklettiklerimiz açýk veya kapalý her þeyi, sözlerini Efendimiz'e dayandýran, tefekkür ufuklarý nübüvvet meltemi ile müteessir büyüklerimizin tefsir adýna söylediklerinden ibaretti. Naklettiðimiz bütün bu sözlerden anlaþýlýyor ki, cinlere, insanlara peygamber geldiði gibi kendi içlerinden de peygamber gelmiþ olabilir...
Rivayetlerin Ortak Deðerlendirmesi
Ýnsanoðlu yaratýldýktan sonra, artýk cinlerden peygamber gelmemiþ gibi bir anlayýþ güçlü gibi görünmektedir.
Daha önceki bölümde de ifade ettiðimiz gibi, selef-i sâlihinden bazýlarý, insanlara gönderilen peygamberlerin cinlere de gönderildiðini söylerken ki bu cumhurun görüþüdür- kimileri de cinnlere ayrý peygamberlerin gönderildiðini söylemiþ ve bu görüþlerini çeþitli delillerle ortaya koymaya çalýþmýþlardýr. Bu hususta, fakirin görüþlerine gelince, bu iki görüþün te'lifi istikametindedir:
1. Ýnsanlar henüz yaratýlmadan önce gelip geçen cin taifesinin, o devrede yeryüzünün halifesi olmasý itibariyle, onlara kendi içlerinden peygamberlerin gönderilmiþ olmasý ve bu peygamberlerin, kendilerine yüklenilen irþad ve teblið vazifesini ifa etmeleri o dönem itibariyle gayet tabiiydi ve onlar da bu vazifeyi hakkýyla eda etmiþlerdir. Zira cinlerin mükellef olmalarý bunu gerektiriyordu ki, daha önce zikrettiðimiz ayet ve hadisler de bu hususu desteklemektedir.
2. Hz. Adem'in (as) yaratýlýp halife kýlýnmasýndan sonra ise, cinler insanlara tâbi varlýklar haline getirildiklerinden bu dönemden sonra insanlara gönderilen peygamberler, ayný zamanda cinlere de gönderilmiþ olabilirler. Zaten, Ýslam alimlerinin büyük çoðunluðu da bu görüþü savunmaktadýr.
3. Her iki görüþü te'lif edecek önemli bir nokta da bence þu olmaktadýr; Allah (cc) gönderdiði her peygambere, o peygambere has bir þeriat vermemiþtir. Kur'an-ý Kerim'den öðrendiðimize göre, sadece dört semavî kitap vardýr ve bazý peygamberlere de sadece bazý sahîfeler verilmiþtir. Halbuki bir hadiste ifade edildiði üzere onca nebinin yanýnda, bir de 313 mürsel peygamber gönderilmiþtir. Ve bu peygamberlerin hepsi de, risaletle görevlendirildiklerine dair Cenab-ý Hak'tan emir almýþlardýr. Bu emri aldýktan sonra da behemehal irþad ve tebliðde bulunmuþlardýr ki, peygamberliðin gerçek manasý budur. O halde, elinde ne bir hususi kitap ne de hususi bir þeriat mevcut olan bu elçiler, kendilerine kitap verilen peygamberlere tâbi olmuþlardýr. Mesela, Hz. Musa (as) yolunda belki yüzü aþkýn peygamber gelmiþtir. Ama bunlarýn hepsi de Tevrat'ýn hükmü ile amel etmiþlerdir. Hz. Davud (as) gibi cihan çapýnda bir saltanatýn sahibi peygamber dahi, saltanatý misyonunun bir buudunun tezahürüydü. Hz. Davud'a verilen "Zebur", evrad-u, ezkâr, zühd ve rekâik gibi hususlarý ihtiva ediyordu. Yine Hz. Ýbrahim (as) döneminde birçok peygamber vardýr: Hz. Ýsmail ve yeðeni Hz. Lut (as) bunlardandý. O dönemde câri olan ahkam ise, Hz. Ýbrahim'e (as) verilen "sahifeler"den ibaretti. Hz. Mesih döneminde, Ýncilin ahkâmýyla amel eden nebi bilmiyoruz. Hz. Zekeriyya (as) ve Hz. Yahya (as) gibi bu döneme ait olan peygamberler de ihtimal ki tevratla amel ediyorlardý. Bunlardan baþka ehl-i keþfin istihracý ve zayýf kabul edilen bir hadisin iþaretiyle Halid b. Sinan adýnda, kendisine kitap ve þeriat verilmeyen bir peygamber daha vardýr ki onun Hz. Mesih'le Efendimiz arasýnda gelip vazife yaptýðý söylenmektedir. (Ýbn-i Sa'd, et-Tabakatü'l-Kübra, 1/296; Ýbn-i Hacer, el-Ýsâbe, 1/466; Ýbn-i Esir, Üsdü'l-Ðâbe, 2/99)
Bütün bunlar gösteriyor ki, kendisine kitap veya þeriat verilen peygamberler, kendilerine baðlý olan diðer peygamberleri, Cenab-ý Hakk'ýn emirlerini esas alarak onlarý tavzif edebilmekte ve irþad adýna onlarý yönlendirmektedirler. Ýhtimal bu peygamberler kendilerine inanan cinlerin bazýlarýný da istihdam edebiliyor ve onlarý cin taifelerini irþad etmede vazifelendiriyorlardý.
Bunun açýk örneðini Efendimiz'in hayat-ý seniyyelerinde çok bariz olarak görmekteyiz. Þöyle ki, cinler, "Nahle" denilen yerde Efendimiz'i dinleyip, ardýndan da kendi kavim ve kabilelerini irþada gitmiþlerdi ki(Kurtubi, el-Camiu Liahkami'l-Kur'an, 16/210-216) bu topluluk, Kur'an'da, "münzirîn" (uyarýcýlar) ismiyle anýlmaktadýr. Haddizatýnda bu sýfat, Kur'an-ý Kerim'de sadece peygamberler için kullanýlan bir tabirdir. Ayette: "Bir zaman cinlerden bir topluluðu, Kur'an dinlemek üzere sana yöneltmiþtik. O'na gittiklerinde birbirlerine "susun" dediler. (Okuma) Bitince de uyarýcýlar olarak kavimlerine döndüler" (Ahkâf/29)
Hulasa; insanoðlu yaratýldýktan sonra, artýk cinlerden peygamber gelmemiþ gibi bir anlayýþ güçlü gibi görünmektedir. Kur'an'ýn "münzir" dediði cin taifesine, illada peygamber denilecekse, "peygamberler tarafýndan tavzif olunan" manasýnda peygamber demek olur ki, böyle bir tesmiye de yerinde olmasa gerek.
Kaynak: Metafizik Dünya |
Cinler Ýnsanlara Tâbidir |

Cinlerin de, týpký insanoðlu gibi, farklý farklý huylarda olanlarý vardýr. Onlar da bizim gibi yer, içer, evlenir, çoðalýr ve hayatlarýný devam ettirirler. Düþünce ve fikir açýsýndan da her zaman insanlarla bir paralellik sözkonusudur.
"Bize gelince, bizden iyiler de var, böyle olmayan (kötüler de) var. Biz çeþitli yollara ayrýldýk." (Cin/11)
Bugün insanlar arasýnda mevcut bütün doktrin ve düþünce farklýlýklarý, cinler arasýnda da mevcuttur. Zira onlar, insanlara tâbi varlýklardýr. Durum böyle olunca, eðer beþer kendinden beklenen seviyede, Allah Rasûlü'nün arkasýnda çizgisini koruyabilse, cin ve ruhanîler de onun arkasýnda istikamete yürüyeceklerdir. Bizdeki iniþ ve çýkýþlar, onlarda da iniþ ve çýkýþlar meydana getirmektedir, çünkü bizim peygamberimiz, onlarýn da peygamberidir. Ve bizler, onlar için uyulmasý gereken örnek ve önderler durumundayýz.
Böyle olduðu için, Ümmet-i Muhammed'in sevinci, onlarýn da sevinci olacak; hüznü, onlarý da hüzne gark edecektir. Burada þunu da söyleyebiliriz: Bizlerin kurtuluþ için yeni bir çalýþmaya girmemiz, onlarý da kurtuluþ adýna aksiyona sevk edecektir.
Öyle ise, bizim çalýþmalarýmýz sadece bizimle sýnýrlý kalmamakta; cinler alemine de tesir etmektedir. Bir bakýma bizler nasýl olursak, onlar da öyle olma durumundadýrlar.
Kaynak: Metafizik Dünya |
Cinlerde Sahabîlik |
Efendimiz'i (sav) görüp O'nun sohbetinde bulunan kimselerin "Sahabi" kabul edilmesi gibi, O'nu gören her cin de "Sahabi" kabul edilmiþ ve aralarýnda hiç bir fark gözetilmemiþtir.
Mü'min olarak Efendimiz'i (sav) görüp O'nun sohbetinde bulunan kimselerin "Sahabi" kabul edilmesi gibi, O'nu gören her cin de "Sahabi" kabul edilmiþ ve aralarýnda hiç bir fark gözetilmemiþtir. Hatta müfessirler, "Cinlerden bir grubu Sana yönelttiðimizde.." (Ahkâf, 46/29) ayetinde anlatýlan cinleri isim isim saymýþ ve onlarýn, cin taifesinin en büyük "Sahabileri" olduklarýný söylemiþlerdir. Bizim tesbitimize göre de, sayýlarý yedi veya dokuz olarak kabul edilen bu cinler, týpký Ashab-ý Bedir, Ashab-ý Uhud'un siyanetleri gibi, þer ve þerirlere karþý kendileriyle tevessül edildiðinde koruyuculuk yaparlar ki, onlar, -Kur'an'da anlatýlan þekliyle- Allah Rasulü'nü ilk defa görüp dinleyen, ardýndan da kavim ve kabilelerine birer "münzir" olarak dönen cinlerdir. Binaenaleyh, bu yönüyle de onlarý, onlar arasýndaki Sahabe'nin ileri gelenlerinden kabul edebiliriz.
Süheyli, Ömer b. Abdülaziz'le alakalý bir vak'ayý anlatýrken, bu cinlerden de bahseder. Vak'a þöyledir: Ömer b. Abdülaziz, bir gün kýrda dolaþýrken, ölü bir yýlan görür. Atýndan iner ve mendiline sararak o ölüyü topraða defneder. (Ýhtimal o büyük insan, "gayb-âþinâ" gözleriyle bu meyyitin bir cin olduðunu keþfetmiþtir) O esnada etraftan bir ses: "Saraka öldü, Saraka öldü.." diye etrafý çýnlatýr. Ömer b. Abdülaziz, bu ses sahibinin kim olduðunu sorar. Bu soru üzerine: "Bir zaman cinlerden bir topluluðu, Kur'an dinlemek üzere Sana yöneltmiþtik.." (Ahkâf/29) ayetinde anlatýlan cinlerden biriyim" der ve sözlerine þöyle devam eder: "O gün Allah Rasûlü'nü dinleyip kavmine "uyarýcý" olarak dönenlerden hayatta sadece Saraka ile ben kalmýþtým. Bugün kâfirlerle harbederken, Saraka da þehid oldu. Þu anda, sadece ben varým.. sana müjdeler olsun ey mü'minlerin emiri! Zira biz Allah Rasûlü'nün huzurunda iken, bir aralýk dönüp: "Sizlerden Saraka bir yerde þehid olacak. Onu ümmetimin en hayýrlýlarýndan biri kefenleyip defnedecek" buyurdular. Ýþte o haber bugün aynen cereyan etti. Ne mutlu sana ki, sen O'nun müjdelediði o hayýrlý insansýn!" (Kurtubi, el-Camiu Liahkami'l-Kur'an, 16/214)
Hz. Aiþe validemiz anlatýyor: "Bilmeyerek, evde dolaþan bir canlýyý (muhtemelen bir yýlaný kastediyor) öldürmüþtüm. O gece rüyamda beni yüksek bir mahkemeye çaðýrdýlar ve benim cinayet iþlediðimi söylediler. "Hayýr, ben kimseyi öldürmedim.." dediysem de, ýsrarlarýndan gündüz öldürdüðüm canlýyý kastettiklerini anlamýþtým. Meðer o bir cinnî imiþ. Kendimi müdafaa için: "O niçin eve gelip beni gözetliyor?" deyince: "Hayýr, o asla sana bakmak için gelmezdi. Hele saçýn-baþýn açýkken, kat'iyen odana girmezdi. Fakat o, bir Kur'an aþýðý idi. Rasûlullah'tan ilk dinlediði Kur'an zevki, onu o kadar sarmýþtý ki, Allah Rasûlü'nden sonra o manevî zevki, hep senin Kur'an'ýnda arardý. Evine geliþi iþte de bu sebepleydi.." dediler. Hz. Aiþe validemiz diyor ki; "uyandýðýmda rüyanýn dehþetinden kan-ter içinde kalmýþtým. Hatamý affettirmek için de, sadaka daðýtýp, bazý köleleri hürriyete kavuþturdum..." (Kurtubi, el-Camiu Liahkami'l-Kur'an, 16/214,215) Evet, anlaþýlan Kur'an dinlemek için o eve gelen, cinlerden bir Sahabi idi ve Hz. Aiþe validemiz, yanlýþlýkla böyle bir Sahabiyi katletmiþti ve bundan dolayý manevi bir mahkemede hesaba çekilmiþti.
Görülüyor ki, kim Ýki Cihan Serveri'yle irtibata geçse, hemen evc-i kemâle yükseliyor. Nasýl ki insanlar, O'na dilbeste olup gönülden baðlanmakla bir anda O'nun arkadaþlarý oluyor ve "Sahabe olma" þerefiyle serfiraz kýlýnýyorlar; öyle de, O'nun getirmiþ olduðu o kutlu mesaja kulak veren cinler de ayný noktaya ulaþabiliyorlar. Ýþte bu noktadan hareketle diyebiliriz ki, þayet onlar da bizim gibi bir ümmet ise, bizim Ashab-ý Bedir, Ashab-ý Uhud'umuz olduðu gibi, onlarýn da Ashab-ý Bedir ve Ashab-ý Uhud'u vardýr. Bizim aþere-i mübeþþeremiz; hatta üçlerimiz, yedilerimiz, kýrklarýmýz olduðu gibi; onlarýn da aþere-i mübeþþeresi, üçleri, yedileri, kýrklarý olduðu söylenebilir.
Kaynak: Metafizik Dünya |
Cinler ve Medyumlar |
Cinler, Kur"ân"da bildirildiði üzere, "Levh-i Mahv ve Ýsbat"ta olan þeylere muttali olmaya çalýþýr; oradan gözlerine iliþen bilgileri alýr ve daha sonra da onlarý kendi hesaplarýna deðerlendirebilirler. Bazen, böyle hýrsýzlýk sonucu elde ettikleri þeyleri, kendilerine açýk insanlarýn kulaklarýna fýsýldar; Efendimiz"in ifadesiyle "gýr gýr" eder ve çoklarýný baþtan çýkarýrlar; zira bu bilgilerin %99"u kendi kattýklarý yalanlarla doludur. Evet belki bunlardan %1"i doðru çýkabilir; iþte bu, diðer yalanlara referans olur...
Kur"ân-ý Kerim"de cinlerin bu durumunu anlatan birçok âyet vardýr. Þimdi onlarýn birkaçýnýn icmâlî mealini zikredelim:  
Bütün bu özellikleriyle cinler, insanlarý her zaman saptýrmaya, aldatmaya.. açýktýrlar. Nitekim tarihe baktýðýmýzda, cinlerin getirdikleri haberleri bir þantaj olarak kullanýp insanlarýn farklý yorumlara girmelerini saðlamaktan tutun da, bir virüs gibi, insanlarýn en hassas organlarýna kadar girip cinnetlerine sebep olmaya kadar birçok vakaya þahit oluruz. Evet onlar, her vesileyle insanlarý aldatmaya çalýþmýþlar; neticede de dinî duygu, dinî düþüncelerini alt-üst edip onlarý saptýrmýþlardýr. Ondan öte, bu insanlarýn kendilerini kendilerine farklý göstererek, yer yer müceddid, mehdi, mev"ud Ýsa.. gibi iddialarda bulunmaya sevketmiþ; onlarla beraber pek çoklarýný da baþtan çýkarmýþlardýr. Bu bakýmdan her halükârda onlarýn bu aldatma ve saptýrmalarýndan Allah"a sýðýnýlmalý ve gaybdan verecekleri haberlere de asla itibar edilmemelidir. Gaybdan haber verme þekli, bir de medyumlukla olabilir ki, o biraz daha farklý bir olaydýr. Günümüzdeki görülen þekliyle medyumluk, yine cinlerle irtibattan ve onlarýn verdiði haberleri aktarmaktan baþka bir þey deðildir. Aslýnda gerçek mânâda medyumluk, zaman ve mekân üstü bir hâl alma demektir ki, bu, dünü ve yarýný bugünle beraber görmeyi netice verir. Bu mertebedeki bir medyum, bir kýsým hadiseleri önceden haber verebilir ya da geçmiþteki hadiseleri anlatabilir. Ama bunlarýn verdikleri, verecekleri haberler iltibastan hâli olmadýðý için bir kýymet-i harbiyesi yoktur.
Geçmiþ ve geleceði ayný anda görme meselesi, bazýlarýnda velayeti ihrazla, bazýlarýnda da ruha kendi gücünü kazandýrmakla hasýl olur. Zannediyorum gerçek bir medyumluk varsa, onu bu ikinci kategori içindeki insanlar arasýnda aramalýyýz."
Kaynak: Sadece Üyeler Linkleri Görebilir... Kayit Ol
Not: Ayet-i Kerime gifleri eklenmistir. |
Cin ve Þeytanýn Farklarý |

Burada dikkat edilmesi gereken nokta;
- Cinler, insanýn doðrudan beynine, aklýna, düþünce sistemine nüfuz edebilir, o bölgeleri tesir altýna alabilir. (Korku, endiþe, ürperti, hayal kurma gibi olaylarda olduðu gibi)
- Þeytan ise farklýdýr, o yaratýlýþ gereði kalbe ve inanç merkezine nüfuz eder. Kalbin yanýnda bulunan lümme-i þeytaniye denilen yerde, devamlý surette insana vesvese verir, onu ifsad etmeye çalýþýr.
Þeytan, en büyük düþman olduðu halde, gerektiðinde cinleri, gerektiðinde habis ruhlarý, gerektiðinde ise insî þeytanlarý kullanarak, kötülüklerini bunlar vasýtasýyla sergileyerek varlýðýný insanlara unutturmaya çalýþýr. Bu gaflet hâlinden kurtulmak için, insanýn inancý kuvvetli, düþünce ufku berrak, temiz kalbli, hizmet þuurundaki insanlarla münasebetinin çok olmasý, hakikat derslerinin yapýldýðý sohbetlere sýk sýk gitmesi ve dünyayý bir misafirhane olarak görmesi gerekir.
Kaynak: Cinler, Doðan Mirzaoðlu |
Cinlerde Evlilik |
Cinleri insanlar gibi düþünebiliriz, onlarýn da erkekliði ve diþiliði vardýr. Evlenip çoðalabilirler. Ýslam alimleri, bu konuda delil olarak Rahman Suresi 55. ve 56. ayeti delil göstermiþlerdir,
"Þimdi Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlýyorsunuz? Oralarda gözlerini yalnýz eþlerine çevirmiþ dilberler var ki, bunlardan önce onlara ne insan ne de cin dokunmuþtur."
Tams, esasen kanamak demektir. Onun içindir ki hayýz kanýna tams denir. Bu kelime daha sonra bekâret halinde olan birleþmeye isim olmuþtur. Ayrýca mutlak cinsî yaklaþým anlamý ifade ettiði de söylenmiþtir. Buna göre âyetin mânâsý þöyle olur: Onlarý kimse kanatmamýþtýr. Yahut onlara kimse dokunmamýþtýr. Hep bekâr kalmýþlardýr. Buradan cinlerin cinsel iliþkiye müsait olduðu anlamý ortaya çýkmaktadýr.
Diðer bir delil ise Kehf suresinin 50. ayetidir, " Yine o vakti hatýrla ki biz, meleklere: "Âdem'e secde edin!" demiþtik. Ýblis hariç olmak üzere onlar hemen secde ettiler. Ýblis cinlerdendi, Rabbinin emrinden dýþarý çýktý. Þimdi siz beni býrakýp da Ýblis'i ve soyunu dostlar mý ediniyorsunuz? Halbuki onlar sizin düþmanýnýzdýr. Zalimler için bu ne kötü bir deðiþmedir."
Bu ayetteki "soy" kelimesi de üremeyi gerektiren bir husus olduðu için cinlerin evlenmesine delil gösterilmiþtir.
Kaynak: Zafer Bilim Araþtýrma Dergisi |
Cinlerle Evlenme |
Cinlerle evlenme konusunda Ýslam alimleri fikir biriliðine varamamýþlardýr. "Evet, cinlerle insanlar evlenebilinir" diyenler olduðu gibi, "Hayýr, mümkün deðildir" diyenlerde vardýr.
Beyhaki'nin senediyle Cabir'in nakliyle, Medineli bir kadýnýn cinlerden bir dostu vardý. O, kuþ þeklinde gelip, evinin duvarýna düþtü. Kadýn ona, "Ýn de laflayalým" diyince o þu cevabý verdi: "Hayýr olmaz! Mekke'de bir peygamber gönderildi; bir arada kalmamýzý men etti ve bize zinayý yasakladý"
Katde'den nakil, "Belkis'in annesi veya babasýndan biri cinlerdendi".
Ýmam Þibli cinlerle nikahýn mümkün olduðunu savunmaktadýr. Þibli bu konuda þunlarý söylemektedir:
"Hz.Peygamber'in, cinlerle evlenmeyi yasaklamasý, fukahanýn 'cinlerle insanlar arasýnda nikahlanmak caiz deðildir', tabiinden bazý kimselerin bunu hoþ karþýlamamasý, böyle bir þeyin mümkün olduðunu gösterir. Çünkü: "Mümkün olmayan bir þeyin cevazýna veya meþru olmadýðýna hükmedilmez." demektedir.
Ýmam Malik'in,
"Cinlerden bir adam var. Bizden kýz istiyor. Helal yoldan evlenmek istediðini söylüyor. Ne dersiniz?" sorusuna cevaben,
"Dince bunda bir sakýnca yoktur. Lakin ben þahsen bunu hoþ karþýlamam. Çünkü kadýn cinden hamile kaldýðý zaman 'Bu çocuk kimdendir?' diye sorduklarýnda, 'Cin'den', diye cevap verecektir. Ve bu yüzden müslümanlar arasýnda fesat alýp yürüyecektir." þeklinde cevap verdiði kaydedilmektedir.
Ýmam Þibli, cinlerle evlenmenin mümkün ve vaki olduðunu kabul etmekle beraber, buna engellerinde bulunduðunu belirterek insan neslinin insanlarla evlenmekle olacaðýný belirtiyor. Ancak, "Ýnsanla, cin arasýnda bir aþk meydana gelir de, insan evlenmek zorunda kalýrsa, o zaman iþ deðiþir. "Zararýndan kurtulmak için evlenebilinir" diyor ve "Yinede zararýndan kurtulunmaz "diye ekliyor.
Sealibi, "Ýnsanlarla cinler arasýnda evlenmek ve çoluk çocuk sahibi olmak mümkündür"
Kaynak: Zafer Bilim Araþtýrma Dergisi |
Cinlerle Ýnsanlar Arasýnda Evlilik |
Bazý kimselerin cinlerle evli bulunduðuna dair halk arasýnda rivayetller dolaþmaktadýr. Bunlarýn doðruluk dereceleri ile dini bakýmdan kabule müsaid olup olmadýðýnýn münakaþa mevzu olduðuna þahid olmaktayýz. Bu söylentiler acaba doðru olarak kabul edilebilir mi?
Her iki tarafýn rýzasýna, icab ve kabul esasýna dayalý ve nikah kýyýlmasý suretiyle cin ile insanlar arasýnda evlilik ceryan etmez. Bu rivayetler, "rýzaya ve nikah akdine" müstenid evlilik olmayýp, tasallut ve tecavüz mahiyetinde bulunmaktadýr.
Tecavüzün ve cinsi yakýnlýðýn vaki olduðunun kabulü, aralarýndaki evliliðin meþru olduðunu kabule delil olamaz. Sonra bir kadýn, fuhuþtan peydahladýðý veled-i zinayý, "cinle evliyim de ondan oldu" diye iddia edip suçtan sýyrýlmaya kalkýþýr. Ýslam hukuku, böyle bir iddiayý makbul tutup sahibini mazur saymamýþtýr.
Kaynak:Mehmed Emre, Cinlerle Ýnsanlar Arasýnda Evlilik |
Ýnsî ve Cinnî Þeytanlar |
Þeyâtin, insî ve cinnî þeytanlardýr ve bunlar Ýblis'in evlatlarýdýr. Ýblis, evlatlarýný iki gruba ayýrmýþ, bunlardan bir kýsmýný insanlara karþý, diðer kýsmýný da cinlere karþý vazifelendirmiþtir ki, bunlar vazifeli olduklarý saha itibariyle bu ismi almýþlardýr. Þeytanlar, insî ve cinnî olmak üzere iki kýsýmda mütâlaa edilmiþtir ki,
"Böylece her nebi için ins ve cin þeytanlardan düþmanlar var ettik." (En'am, 6/112) ayeti, bu hakikatý ifade eder. Ayette geçen "Þeyâtîn" kelimesinin manasýnda iki rivayet söz konusudur. Ulemâ arasýnda her iki rivayeti de destekleyen bir hayli insan vardýr.
Birincisi:
Bu kelimeden maksat, insan ve cinlerin azgýn ve sapkýnlarýdýr ki, Ýbn-i Abbas (ra) bu görüþtedir. Bir rivayete göre Atâ, Mücâhid, Hasan ve Katâde gibi büyük imamlar da bu görüþü paylaþýrlar.(1) Onlara göre hem Cinlerden hem de insanlardan þeytanlar vardýr. Cinnî þeytanlar, mü'min insanlarý kendilerine uyduramayýnca insî þeytanlara giderler ve bunlarý o mü'minler üzerine salarlar. Bu hususu te'yîd eden þöyle bir hâdiseden bahsederler:
Allah Rasulü (sav), Ebu Zer'e (ra) sorar:
"Ýnsî ve cinnî þeytanlarýn þerrinden Allah'a sýðýndýn mý?"
Hz. Ebu Zer de bu suale, yine bir sual ile karþýlýk verdi:
"Ýnsanlardan da þeytan var mý?"
Allah Rasulü cevabýnda:
"Evet, hem de onlar cinnî þeytanlardan daha da þerirdirler." (2) buyurur.
Ýkincisi:
Þeyâtin, insî ve cinnî þeytanlardýr ve bunlar Ýblis'in evlatlarýdýr. Ýblis, evlatlarýný iki gruba ayýrmýþ, bunlardan bir kýsmýný insanlara karþý, diðer kýsmýný da cinlere karþý vazifelendirmiþtir ki, bunlar vazifeli olduklarý saha itibariyle bu ismi almýþlardýr.(3)
Aslýnda, bu iki mana arasýnda ciddi ve neticeye tesir eden bir ayrýlýk olmamakla beraber, birinci rivayet her halde ayetin zahiri manasýna daha uygun düþmektedir ki, alimlerin ekserisi bu birinci manayý tercih etmiþlerdir. Ayrýca bu hususu teyid eden, Efendimiz'den (sav) mervi bir çok rivayet de mevcuttur. Bu cümleden olarak, Allah Rasulü (sav) bir hadis-i þeriflerinde:
"Sizden biriniz namaz kýlarken, önünden herhangi bir kimsenin geçmesine müsaade etmesin, gücü yettiði nisbette ve en uygun þekilde ona mani olmaya çalýþsýn. Yine de inat edip önünüzden geçmek isterse onunla dövüþsün, çünkü o Þeytan'dýr." (4) buyururlar.
Bir baþka defasýnda Efendimiz (sav), sokakta bir güvercin arkasýndan koþup duran birisini görür ve þöyle buyurur:
"Bir þeytan, diðer bir þeytanýn peþine düþmüþ!.." (5) Ýþte bunlar gibi daha pek çok rivayetlerde Allah Rasulü (sav) bazý þahýslara, hatta daha baþka varlýklara bazý hareketlerinden dolayý, doðrudan doðruya "Þeytan" demiþtir.
Yukarýda da temas edildiði gibi, aslýnda her iki mana arasýnda neticeye tesir edecek ciddi bir ayrýlýk yoktur. Zira birinci görüþte olanlar, kalb ve kalýbý birden ifade ile insana þeytan derken, ikinci manayý tercih edenler, kalb ile kalýbý birbirinden ayýrmýþ ve "Kalýbýyla insan, fakat kalbiyle þeytan" demek istemiþlerdir. Bunu destekleyen bir rivayet de vardýr:
Huzeyfe (ra) anlatýyor: Bir gün Allah Rasulü'ne:
"Ya Rasulallah! Bizler þer içindeydik, Cenab-ý Hakk bizlere hayýr ihsan etti ve þimdi hayýr içinde bulunuyoruz. Acaba bu hayýrdan sonra tekrar þer gelecek mi?"
Allah Rasulü:
"Evet" dedi.
Ben de:
"Acaba o þerden sonra tekrar hayýr olacak mý?" diye sordum, yine
"Evet" dedi.
Bunun üzerine " O nasýl olacak?" deyince Allah Rasulü de:
"Benden sonra bir kýsým devlet adamlarý gelecek ki, benim yolumu ve benim sünnetimi takip etmeyecekler. Hatta onlardan öyleleri idareye vaziyet edecek ki, beden ve cesetleri insan cesedi ama, içlerinde taþýdýklarý kalb, þeytan kalbi!.." cevabýný verdi. Allah Rasulü'nün bu izahý üzerine
"O zaman ben nasýl hareket edeyim?" diye sorunca da:
"Dinle ve itaat et! Sýrtýna vurulsa, malýn elinden alýnsa, yine dinle ve itaat et!.." buyurdu. (6) Kaynak: Metafizik Dünya
1) Ýbn-i Kesir, Tefsir, 3/312,313
2) Müsned, 5/178
3) Razi, 13/154; Alusi, Ruhu'l-Meani, 8/5
4) Buhari, Bedu'l-Halk 11; Müslim, Salat 258,259,260; Ebu Davut, Salat 107; Nesei, Kýble 8; Kasame 48
5) Ýbni Mace, edep 44; Ebu Davut, edep 57; Müsned, 2/345
6) Müslim, Ýmare, 52 |
Kur'an-ý Kerim de Cinler |
Cinnin Yaratýlýþý Cinleri öz ateþten yarattý. (Rahman,15) |  | Cinleri de daha önce zehirli ateþten yaratmýþtýk. (Hicr Suresi, 27) |  |
Kur'an-ý Kerim'de deðiþik lâfýzlarda 32 yerde cinden bahsedilmektedir. Bunlardan 22'si cinn, 5'i cânn, 5'i de cinnet olarak geçmektedir;
Cinn:Ýsra (88), Kehf (50), Zariyat (56), Rahman (33), Araf (38,179), Neml (17,39), Fussilet (25,29), Ahkaaf (28,29), Sebe (12,14,41), Cinn (1,5,6), En'am (100,112,128,130)
Cânn: Hicr (27), Rahman (15,39,56,74)
Cinnet: Hûd (119), Secde (13), Saffat (158) 2kez, Nâs (6)
"De ki: Cinlerden bir topluluðun dinleyip de þöyle söyledikleri bana vahyolunmuþtur: Gerçekten biz, hârikulâde güzel bir Kur'an dinledik. Doðru yola iletiyor, ona iman ettik. Kimseyi Rabbimize asla ortak koþmayacaðýz. Hakikat þu ki, Rabbimizin þâný çok yücedir. O, ne eþ ne de çocuk edinmiþtir. Doðrusu bizim beyinsiz olanýmýz, Allah hakkýnda pekaþýrý yalanlar uyduruyormuþ. Halbuki biz, gerek insanlar gerekse cinler Allah hakkýnda asla yalan söylemezler, sanmýþtýk. Þu da gerçek ki, insanlardan bazý kimseler, cinlerden bazý kimselere sýðýnýrlardý da, onlarýn taþkýnlýklarýný arttýrýrlardý. Onlar da sizin sandýðýnýz gibi, Allah'ýn hiç kimseyi tekrar diriltmeyeceðini sanmýþlardý. Doðrusu biz, göðü yokladýk, fakat onu sert bekçilerle, alev huzmeleriyledoldurulmuþ bulduk. Halbuki, biz onun bazý kýsýmlarýnda dinlemek için oturacak yerler (bulup) oturuyorduk; fakat þimdi kim dinlemek isterse, kendisini gözetleyen bir alev huzmesi buluyor. Bilmiyoruz, yeryüzündekilere kötülük mü murat edildi, yoksa Rableri onlara bir hayýr mý diledi? Gerçekten biz, -kimimiz sâlih kiþiler, kimimiz ise bunlardan aþaðýda olmak üzere- türlü türlü yollar tutmuþtuk. Þu gerçeði þüphesiz anladýk ki, biz yeryüzünde bulunsak da Allah'ý âciz býrakamayacaðýz, baþka yere kaçmakla da elinden kurtulamayacaðýz. Doðrusu biz, o hidayeti iþitince ona iman ettik. Kim Rabbine iman ederse, artýk ne bir eksikliðe uðratýlmasýndan ne de haksýzlýk edilmesinden korkar. Ýçimizde, teslimiyet gösterenler de var, hak yoldan sapanlar da var. Teslimiyet gösteren kimseler, doðru yolu arayanlardýr. Hak yoldan sapanlara gelince, onlar cehenneme odun olmuþlardýr." (Cinn Suresi 1-15)
"Aldatmak için birbirlerine cazip sözler fýsýldayan cin ve insan þeytanlarýný her peygambere düþman yaptýk. Bu þeytanlar ahrete inanmayanlarýn kalblerinin o sözlere yönelmesi, ondan hoþnut olmasý ve kendilerinin isledikleri suçlarý islemeleri için böyle yaparlar. Rabbin dileseydi bunu yapamazlardý, sen onlarý iftiralarý ile baþbaþa býrak." (En'am Suresi 112-113)
" Allah hepsini toplayacaðý gün, "Ey cin topluluðu! Ýnsanlarýn çoðunu yoldan çýkardýnz" der, insanlardan onlara uymuþ olanlar, "Rabbimiz! Bir kýsmýmýz bir kýsmýmýzdan faydalandýk ve bize tayin ettiðin surenin sonuna ulaþtýk" derler. "Cehennem, Allah'ýn dilemesine baðlý olarak, temelli kalacaðýnýz duraðýnýz" der. Doðrusu Rabbin hakimdir, bilendir. Zalimlerin bir kýsmýný, kazandýklarýndan ötürü diðer bir kýsmýna böylece musallat ederiz. "Ey cin ve insan topluluðu! Size ayetlerimi anlatan, bugünle karþýlaþmamýzdan siziuyaran peygamberler gelmedi mi?" "Kendi hakkýmýzda þahidiz" derler. Dunya hayati onlarý aldattý da inkârcý olduklarýna, kendi aleyhlerinde þahidlik ettiler."
(En'am Suresi 128-130)
"Ey cin ve insan topluluklarý! Göklerin ve yerin çerçevesinden çýkýp gitmeye gücünüz yetiyorsa geçin. Ancak büyük bir güçle çýkýp gidebilirsiniz."
(Rahman Suresi 33)
" Sabah gidiþi bir aylýk mesafe, akþam dönüþü yine bir aylýk mesafe olan rüzgârý da Süleyman'a (onun emrine) verdik ve onun için erimiþ bakýrý kaynaðýndan sel gibi akýttýk. Rabbinin izniyle cinlerden bir kýsmý, onun önünde çalýþýrdý. Onlardan kim emrimizden sapsa, ona alevli azabý tattýrýrdýk. Onlar Süleyman'a kalelerden, heykellerden, havuzlar kadar (geniþ) leðenlerden, sabit kazanlardan ne dilerse yaparlardý. Ey Davud ailesi! Þükredin. Kullarýmdan þükreden azdýr! Süleyman'ýn ölümüne hükmettiðimiz zaman, onun öldüðünü, ancak deðneðini yiyen bir aðaç kurdu gösterdi. (Sonunda yere) yýkýlýnca anlaþýldý ki cinler gaybý bilselerdi, o küçük düþürücü azap içinde kalmazlardý." (Sebe Suresi 12-14) |
Cinci Hocalar |
Cenabý hakkýn ateþten hal ettiði cinleri , kendi hükmü altýna almasý veya onlarla dostluklar kurarak olmasýný istediði bir iþte yardýmlarýný ve bilgilerini alarak sonuca ulaþmaya çalýþan kimseye denir. Cinlerle arkadaþlýk kurmak, belkide son zamanlarda hepimizin sýkça rastladýðýmýz, hatta bazen ise kýskanarak bakýlan bir olay halime gelmeye baþlamýþtýr. Fakat, bazý insanlarýn benim iki tane cinim var, gibi bir takým dengesiz laflar ortaya koymasý, konunun aydýnlanmadýðýnýn bir yanýtý olarak karþýmýzda durmaktadýr. Oysaki, insan yaradýlýþýndaki üstünlüðünü kabullenemeyen þeytan ve yandaþlarý, insanlarý alt etmek için ellerinden gelen gayreti göstererek insanlardan üstün olduklarýný kanýtlamaya çalýþmaktadýrlar. Þeytanýn Allah"tan insan oðlundan üstünlüðünü kanýtlamak için izin almasýdýr.
Þunu hatýrlatmak isterim ki, cinlerle insanlarýn arasýnda bir perde Cenabý hak tarafýndan mevcuttur. Yaradýlýþýmýzda, bizlerin onlarý görmemesi için gözlerimize Allah bir perde ile kapatmýþtýr. Bazý yapýlan dualar sonucunda, kalp gözümüzün açýlmasýyla birlikte onlarý görme þansýmýz vardýr. Fakat bunun tam tersi olarak da, bazýlarýnýn ise þeytanýn yardýmýyla da perdeleri açýlmýþtýr. Bu kiþiler þeytana ruhunu satmýþ ve inançlarýnda düþüklük olan ve cinlerle tam bir dostluk kuran kiþilerdir. Bu yüzden de kötü güçten perdeleri açýlanlarýn, rahmani olan cinleri görmesi zordur. Fakat þer cinler, kendilerini rahmani iyi cinli gibi onlara gösterebilirler. Þer güçten perdesi açýlan hocalarýn, bakan kiþilerin iyi ve kötü cinli ile arasýndaki ayýrýmý yapmalarý çok zordur. Algýlamalarýnýn rahmani güçte çok az ve zayýf týr. Bunun nedeni ise gücünü þer güçten þeytandan almýþ olmalarýdýr.
Toplumda kendini cinci hoca diyen insanlarýn bir çoðu, sadece ve sadece cinlerle diyalog kurduklarýný ve onlarý gördüklerini savururlar. Oysaki, günümüz cinci hocalarýn sadece ve sadece kötü niyetli iþlerle uðraþtýklarýný, çok azýnýn ise iyilik yönünde bir takým iþlemler yaptýðý bilinen bir gerçektir.. Cinler, hocalara ilk baþta bir takým olaylar için doðru bilgi verirler. Ýleriki zamanlarda da duygu ve algýlama ile ilgili bir takým his vererek, kiþinin her konuyu bilmek istemesi, her þeyi ben bilirim sevdasýna kapýlmalarýna yol açar.
Daha sonraki zamanlarda, kiþi kendine verilen en büyük nimet olan akýl ve mantýðýný çalýþtýrmadan sadece kalbine gelen hisle ve cinlerin yönlendirmelerine bakarak konu ve hayat akýþýný saðlamaya çalýþýrlar. Bazý ileriki boyutlarda ise durumlar daha da artarak verilen bilgiler doðrultusunda güven saðlayan cinler kiþinin evliyalýk mertebelerine ulaþtýklarýný anlatýr ve o kiþin evliya"lýk makamýnýn üst düzeylerine kadar gideceðini söyleyerek, kiþinin kendini üstün bir varlýkmýþ gibi hissederek kibirlenmesini saðlarlar. Ýþte bu andan itibaren, bakan kiþi sorunlarla karþýlaþma zamaný gelmiþ olacaktýr.Bir baþkasýnýn sözü doðru bile olsa kabullenmeyerek tek doðru olarak kendini göstermeye çalýþýr.
Buradaki en önemli olan olay cinlerle dostluk kuran kiþiler, belli bir aþamadan sonra, cinlerin verdikleri bilgilerin tutarsýz ve yalan çýkmasý üzerine psikolojik bunalýmlara düþtükleri, kabullenemedikleri ve onlarýn yanlýþ bilgilerini doðru sayarak kendilerini aldattýklarý görülmektedir.
Cinci hocalarda, da bakým yapanlarýn deðiþik olarak bakýþ þekilleri vardýr. Bunlardan bazýlarý, suda bakanlar,kitaptan bakanlar,týrnakta bakanlar, bir boþluða bakarak, görerek bakanlar, hamile yada küçük çocuklarý dualar okuyarak uyutarak bakanlar, diye ayýrmak mümkündür. Buradaki en önemli olay ise bu bakýmlarýn en ortak özelliði cinci hocalarýn bildikleri dualarý okuyarak cinleri etki altýna almaya çalýþmalarýdýr. |
Cinci Hocalarýn Bakým Þekilleri |
Suda bakanlar
Bir kap içerisini su koyarak ve bu suyun içine, bildikleri ayetleri okumak suretiyle cinleri suda toplayarak onlarla iletiþim kurmasýdýr.
Kitaptan bakanlar
Eski din alimlerinin yazmýþ olduklarý bilgilerden faydalanýrlar. Geçmiþ zaman ki alimler tarafýndan tertip edilen dualar ve onlarýn verdikleri örneklerden yola çýkarak, kendi bilgilerini de katar ve yorumlarlarýný iletir.
Aynada bakanlar
Ayetleri, eski zaman alimlerinin derlemiþ olduðu dualarý okumak suretiyle aynaya toplanan cinleri, TV ekranýnda seyredermiþ gibi görerek aldýklarý bilgileri iletirler. Bu bakým tarzý genellikle rahmani olmayan cinlerin, aynada toplanmasý muhtemeldir.buda bakým yapan yada davet eden kiþinin manevi gücü, cinlere olan hakimiyetinden kaynaklanmaktadýr. Önemli bir hususta bu tür bakýmlarýn bakan yada davet eden kiþi üzerinde kalan enerjinin yani cinlerin ileriki zamanlarda rahatsýzlýk vermesi muhtemeldir.
Týrnakta bakanlar
Ayetleri veya eski zaman alimlerinin derlemiþ olduðu dualarý okumak suretiyle baþ týrnaðýnýn üzerinde cinleri, bir TV ekranýný seyredermiþ gibi görerek aldýklarý bilgiyi iletirler. Dikkatle yapýlmasý gerekir. Bakan kiþinin cinleri, hüküm altýna alamamasý durumunda, farklý türde deðiþik olaylar yaþayabilmesi muhtemeldir.
Uyutarak bakanlar
Burada bakan hocanýn göz perdesinden dolayý, cinleri göremeyerek okumalar yaparak bir baþka kimseyi aracý kullanmasýdýr. Sýkça karþýlaþýlan bu olay en tehlikeli olanýdýr.Kesinlikle uzak durulmasý gerekmektedir. Burada daha öncede, bir çok filmlerde karþýlaþtýðýnýz hipnotizma denilebilecek bir olay gerçekleþmektedir. Hocanýn, aracý kullandýðý kiþinin vücut enerjisi ve manevi gücü çok önemlidir. Bir çok sakýncasý vardýr. Sakýncalarýn en önemlisi bu bakýmdan sonra vücudunda kalan enerjiyi atamayan kiþiler, ileriki zamanlarda ciddi manevi ve psikolojik rahatsýzlýklarla karþýlaþmýþlardýr. Kalan etkiyi yok edebilecek türde bir hocanýn olmayýþý, buna baðlý olarak kiþinin bu türdeki denemelerin ilk baþlangýcý olursa , farklý etkiler almasý, bilgi veren yada yardým eden cinlerin, ondan gitmek istememesi gibi bir takým etkileri mevcuttur. Bu yüzden de tamamen bu tür olaylardan uzak durulmasý gerekmektedir. |
Yararlanýlan Eserler Bilgi Hikmet
Cinler, Doðan Mirzaoðlu
Cinlerin Esrarý, Imam-ý Þibli
Cuma Hutbesi, A.Rýza Demircan,
Doðu ve Batý kaynaklarýna Göre Cinler, Giovanni Scognamillo, Arif Arslan
Elmalý Tefsiri, Rahman suresi 55/56, Kehf Suresi 50
Ýnancýn Gölgesinde, Fethullah Gülen
Kur'an-ý Kerim
Metafizik Dünya
Tenkitlerim, Tetkiklerim ve Makalelerim, Mehmet Emre
Ruh, Ýnsan, Cin, Ahmed Hulûsi
Zafer Bilim Araþtýrma Dergisi |